Tahtımı kimseye vermem
◊ Nasılsınız Seyfi Bey?- Valla şükür demek lazım. Bu yaşta kimseye ihtiyacım yok.◊ Yaş kaç oldu?- 86.◊ Doğum gününüz ne zamandı?- 1 Ekim... 1932 doğumluyum.◊ Ne yaptınız doğum...
◊ Nasılsınız Seyfi Bey?
- Valla şükür demek lazım. Bu yaşta kimseye ihtiyacım yok.
◊ Yaş kaç oldu?
- 86.
◊ Doğum gününüz ne zamandı?
- 1 Ekim... 1932 doğumluyum.
◊ Ne yaptınız doğum gününüzde?
- Soyundum, kendime baktım. Çökmüşüm.
◊ O kadar mı? Dostunuz, arkadaşlarınız yok muydu doğum gününüzde?
- Öyle şeyleri sevmem. Ne doğum günlerini, ne bayramları, ne yeni yılı... Ailemden öyle geldi. Babam o kadar mutaassıptı ki böyle yılbaşılar, bayramlar, seyranlar, azmak, kudurmak filan yoktu.
◊ Tezatlığa bak, siz de yıllarca yılbaşı programlarında ve özel günlerde Huysuz olarak milleti ‘kudurttunuz’. Babanız o zamanı görmedi mi?
- Babam gitmişti o zaman.
◊ Görse ne derdi?
- Karadenizlidir. Herhalde vururdu beni! (Gülüyor) Ama Beylerbeyi’nde Kültür Cemiyeti’nde gece tertip ediyorduk, oraya geldi. Arkadan birisi “Bakalım becerebilecek mi?” demiş. O da duymuş, “Benim oğlum her şeyi becerir” diye yanıt vermiş. Oraya önce sunucu, sonra meddah olarak çıkıyordum. Fasıl da okuyordum. Huysuz oluyordum bir de. Yani gece tamamen benim ağırlığımdaydı. Hoşuna gitmişti.
◊ Sağlığınız nasıl?
- Valla gözlerimde sarı nokta diye bir hastalık var ama kurusu. Yaşı varmış bir de bunun. Yaşını iğneyle tedavi ediyorlar, kurusunu ilaçla. Benimki kuru Allah’tan. Yani bu yaşta bir şeyler çıkacak elbet. Yine de şükür Allah’a. Kimseye ihtiyacım yok. Her işimi kendim görebiliyorum.
◊ Hiçbir sağlık probleminiz yok bundan başka değil mi?
- Yok, hayır. Hiçbir problemim yok. Ona şükrediyorum. Ama birinin programında duydum, Alâeddin Yavaşça hastaymış, hastanedeymiş. Belkıs Özener de hastanedeymiş. Yaşlanmışlar. Ben hastaneye düşmeden pat diye gitmek istiyorum.
◊ Allah uzun ömürler versin...
- Ay istemiyorum. Daha uzunu ne! Hiçbir şeyden zevk almadıktan sonra uzun yaşamak...
◊ Hiçbir şeyden zevk almıyor musunuz?
- Bak kaşınma hemen... Ne yapayım bulamıyorum kimseyi.
◊ Yaş almanın zorlukları neler?
- Çok kötüymüş be. Gençken bir yataktan kalkması vardır insanın. O gün ne yapacak, nereye gidecek... Benimki öyle değil. Ben kalkıyorum, biliyorum ki aşağıda yemeğim hazırlanmış. Gidiyorum, kahvaltımı ediyorum. Gazetelerimi alıyorum. Gazetemi okuyorum bir müddet. Bir de elişim var. Mutlaka bir şey yaparım, boş durmam. Şimdi bir tane masa örtüsü yapıyorum dikiş odamda. Saat 2’den sonra falan da televizyonu açarım. Ondan evvel açmam.
◊ Bizim programı izlemiyorsunuz yani...
- Yok 13.00’ten sonra bakıyorum ama çoğu aptal aptal programlar... Sualler tatsız. Birisi gelecek benim karşıma, ciğerini sökeceğim suallerle. Öyle istiyorum ben. Siz “Anan nasıl, baban nasıl?” diye sualler soruyorsunuz.
◊ Pek çok televizyoncu ve yapımcı hâlâ peşinizde koşuyor. Ne diyorsunuz?
- Valla bu çok iftihar ettiğim bir şey. Dünyanın hiçbir yerinde 86 yaşındaki bir adama “Gel ne olur çalışalım” teklifi yapılmaz. Benim yaptığım işi yapan yok. Yapmak isteyenler ağzına gözüne bulaştırdı. Beceremedi.
◊ Kim onlar mesela?
- İsim vermeyeyim.
◊ Verin canım ne olacak...
- Ne lüzum var! Sen bayılırsın isim yazmaya...
ARTIK O ESKİ CANLILIĞI VEREMİYORUM
◊ Peki muadiliniz var mı şu an?
- Çıkmadı. Yapmak isteyenler oldu, fakat beceremediler. Bu başka türlü bir şey. Bu Allah’ın verdiği bir şey. İşte iki kadehimi içerim, sahneye çıkarım. Üçüncüyü içmem. İçersem azarım çünkü. İyice artık dağıtırım. Soyunurum belki de.
◊ Eyvah eyvah...
- O yüzden o iki kadehi makyajım yapılırken içerim. Çıkarım. O bana bir kuvvet veriyor. Esprim çoğalıyor. Üretken insan oluyorum. Her bölümde ayrı şey yapıyorum. “Huysuz Şimdi Hostes” diye bir programımız vardı. Bir manken çocuk vardı. Neler ettim ona, neler!
◊ Peki neden teklifleri kabul etmiyorsunuz? Parayı mı beğenmiyorsunuz?
- Paraya kadar gelmiyor iş. Sadece şunu düşünüyorum; kendimi seyrediyorum internette. Anam ne fıngır fıngır bir karıymışım. Bir saniye durmuyorum. Bir gün sahneye çıkacaktım. Siyah bir elbise giymiştim. Fatih Aksoy “Böyle siyah elbiseyle olur mu?” dedi. “Başka elbise yok” dedim. “Ben sana gösteririm” dedim içinden de. Çıktım sahneye, o eteği öyle bir kullandım ki... Hatta en sonunda havaya kaldırdım eteği, orkestra seyretti! Ama ne şekle soktum o eteği! İçeri girdim, “Bir eteğin bu kadar şekilli olarak kullanıldığını hayatımda ilk defa görüyorum” dedi. “O zaman bir sanatçı sahneye çıkarken yanında başka elbisesi yoksa, böyle sahneye çıkılır mı diye moralini bozma. Sen yapımcısın, sana da yapımcı diyorlar” dedim.
◊ Maşallah dil pabuç kadar!
- Yok. Yerinde kullanman lazım. Ama yok başka elbise. Bunu getirmişim. Bana bir model de vermemişler. Her şeyi, elbisemi hazırlıyorum. Gidiyorum terziye, prova yapıyorum.
◊ Peki teklifleri neden kabul etmiyorsunuz?
- O azgınlığı artık yapamıyorum. O canlılığı veremiyorum.
◊ O gücünüzü mü kaybettiniz?
- O gücümü kaybettim. Normal olarak 86 yaşında bir insanın takati ile...
◊ Kanal D’deki son programınızda sahnede fenalaşıp yere düşmüştünüz...
- O gazeteler yazsın diyeydi.
◊ Öyle mi?
- Evet. Ama o kadar güzel düştüm ki, Bülent bile düştü. Düşerken “Aaaaaa” diye düştü. Öyle düşülür mü? Ben kendimi pat diye yere attım.
◊ Yani kandırdınız bizi!
- Evet. Nasıl olsa kandırdığım için rahatlıkla söyleyebiliyorum artık.
◊ Yılbaşı gecesi Kanal D’nin özel programındasınız. Nasıl ikna ettiler sizi?
- Onlara “Çocuklar, bu iş saatler sürer, ben yapamam” dedim. Bir de tanımadığım isimler olacak programda. “O tanımadığım insanlara espri üretemem. Ben içlerinden iki-üç kişiyi seçeyim. İlk başta çıkayım, kantomu yapayım, stand-up yapayım, bir de o seçtiğim üç arkadaşı sunayım” dedim. “Tamam” dediler.
◊ Kimleri sunacaksınız?
- Muazzez Abacı, Mustafa Ceceli ve Gülben Ergen.
◊ Yeni kostüm mü diktirdiniz, yoksa eski Huysuz kostümleri oluyor mu hâlâ?
- Oluyor.
◊ Hadi canım! Kilo almışsınızdır...
- Valla oluyor. Hatta reklam çektim, reklamlarda da giydim.
◊ Reklamlardan iyi para kazandınız mı?
- Evet. Hele ilk reklamımdan... “1.5 istiyorum” dedim. Kadın yerinden fırladı ve benim için “Kabul etti” dedi. Bunlar 3 mü bekliyorlardı ne bekliyorlardı anlamadım.
◊ Siz hep ucuza gidiyorsunuz!
- Sürümden kazanıyorum.
◊ Son olarak tuvalet kağıdı reklamında oynadınız.
- Evet. Onda da tuhaf bir şey oldu. Adamlar geldi, “İki ürün için çekim yapacağız. Önce bir ürünü, üç-dört ay sonra ikinci ürünü çekeceğiz” dediler. “Peki” dedim, ikisine bir fiyat verdim. “Peki” dediler, birinciyi çektik, paramın yarısını aldım. Diğer yarısını ikinciyi çekince alacaktım. İkinci için konuşma yapmaya geldiler, adamlar kendi kendilerine ikinci alacağıma zam yaptı! Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir böyle şey.
◊ Demek karşılığını almış ki, size hakkınızı vermiş.
- Ben bir şey talep etmedim. Adam vicdanen böyle bir şey yapmak istedi demek ki...
CEM YILMAZ’A GÜLEMiYORUM
◊ Tahtınızı verebileceğiniz kimse yok mu?
- Veremem. Bu doğaçlama, Allah’ın verdiği bir yetenek. Başkasına pas edemezsin.
◊ Mesela Mehmet Ali Erbil olamaz mı?
- Yok. Hiçbir zaman olamaz.
◊ Niye? Çok başarılı bence.
- Nesi başarılı?
◊ Sahneyi dolduruyor. Şaka yapıyor, müzik yapıyor, dans ediyor...
- Kimden ders almış acaba?
◊ Nasıl yani?
- Nereden görmüş? O tiyatro okumuştu.
◊ Bilmiyorum nereden görmüş, belki sizi takip etmiştir...
- Ben de bilmiyorum. Mehmet Ali benim yaptığım işi yapabileceğine emin olsa, yapardı. O bir tek şey yapar. Neydi onun yarışması?
◊ Çarkıfelek mi?
- Hah Çarkıfelek’i yapar. Onun dışında hiçbir işi uzun sürmedi.
◊ Adam 50 yıldır ekranda!
- Dizilerde iyidir. Çok iyi bir tiyatrocudur. Ama tiyatronun insanı geçindiremeyeceğini anladığı için şova döndü. Yani iyi de götürüyor senelerdir.
◊ Peki kim sahnede iyi sizce? Mesela Cem Davran’ı izlediniz mi Altın Kelebek’te?
- Normal bir sunucu. Sunucunun yapacağı şeyler bellidir. Belki de kabul edilmez, antipatik olur korkusuyla yapmıyorlar bazı şeyleri. Benim o korkum yok. Beğenmeyen beğenmesin beni. İnadına da beğeniliyor yaptığım.
◊ Yılbaşı gecesi karşınızda Cem Yılmaz olacak. Rakip görüyor musunuz?
- Hayır, görmüyorum.
◊ Neden?
- Ben kaç senedir hiç çıkmadım televizyona. İnternetim kırılıyor “Ne olur çıksana, özledik” diye. Cem Yılmaz’ı tv8 bedava diye mi ne 15 günde bir çıkarıyor, programını yayınlıyor.
◊ Ya reytinglerde geçerse sizi?
- İntihar ederim! (Gülüyor) Ne yapayım geçerse?
◊ Cem Yılmaz’ın mizah anlayışını nasıl buluyorsunuz?
- Seyirci kadar gülemiyorum. Bir de Cem Yılmaz benim yaptığım işi yapmıyor. Bir ekiple oturup yazıyor ve yazdığını doğaçlama gibi sunuyor. Yaptığı doğaçlama değil.
◊ Star’da da Sibel Can var...
- Evet... Bir sene TRT 1 Tarkan’ı çıkarmıştı, ben de Kanal D’deydim. Ertesi gün gazetede bir yazı: “Huysuz Virjin Tarkan’ı yedi!” Müthiş bir reyting. İnsanlar şarkı dinlemekten ziyade gülmeyi seviyor.
O bakımdan avantajlıyım.
SEYFi DURSUNOĞLU OLARAK MÜSTEHCEN DEĞiLiMDiR
◊ 2017 sizin için nasıl geçti?
- Valla şikayetçi olmadım hiçbir şekilde. Tabii en mühim olanı sıhhat. Bir problemim olmadı. Göz olayım oldu sadece. Televizyonum olmadı galiba benim değil mi?
◊ Yok. 2017’de olmadı.
- Olmadığı için de üzüntü duymadım.
◊ Hem Seyfi Dursunoğlu hem Huysuz olarak bir şey yapmak ister misiniz?
- Yapamam. Seyfi Dursunoğlu olarak çıkmamı istiyorlar, fakat Seyfi Dursunoğlu olarak ben müstehcen değilimdir. Huysuz olarak müstehcenimdir. İnsanlar da müstehcenliğe gülüyorlar, ilgi gösteriyorlar. Seyfi Dursunoğlu olup müstehcen olursam, peruk takmamış Huysuz Virjin olurum.
◊ İnsanlar müstehcenliğe mi daha çok gülüyor, yoksa kaba saba olmaya mı? Yani Recep İvedik’in geğirmesi mi komik olandır, yoksa Huysuz’un müstehcenliği mi?
- Valla şimdi duyarsa da ayıp olacak... Şahan’ı ben tebrik ediyorum. Hangi yönden? Türk halkının sevebileceği bir tipi canlandırdı. Düşündü, onu buldu. Kaba saba, kıllı mıllı bir herifi oynuyor. Bunu bulması, düşünüp tatbik etmesi güzel.
◊ Ayıp olacak dediğiniz şey ne?
- Ben hiçbirini seyretmedim. Sadece kulağının kirini ağzına koyduğunu gördüm, öğüre öğüre içim dışıma çıktı. “Hayatta seyretmem” dedim. Ben sevmiyorum, seyretmiyorum. Fakat o akıllıca hareket etti. Çevirip çevirip tv8’e bedava mı veriyor nedir? Acun sürekli onun filmlerini oynatıyor.
◊ Reyting alıyor. Bir de şimdi yenisini çekiyor...
- Seyrediyor insanlar. Çoluğunu çocuğunu götürüyor.
◊ Demek ki sadece müstehcenliğe gülünmüyor. Böyle kaba saba tavırlara, geğirmeye, kulağını karıştırmaya da gülünüyor...
- Onu da beğenir, müstehcenliği de beğenir. Ama oranlarsan eğer bana göre müstehcenlik ağır basar. Müstehcenliğin de tabii bir hududu ve dozu var.