Kimlik siyasetinin çöküşü...
Geçtiğimiz günlerde, New York Times gazetesinde ABD'de liberallerin kimlik siyasetine saplanmasının Hillary Clinton'a nasıl seçim kaybettirdiği yönünde bir yorum yazısı çıktı. Yazının New York Times gibi...
Geçtiğimiz günlerde, New York Times gazetesinde ABD'de liberallerin kimlik siyasetine saplanmasının Hillary Clinton'a nasıl seçim kaybettirdiği yönünde bir yorum yazısı çıktı. Yazının New York Times gibi kimlik siyasetinin popülerleşmesinde en çok katkı sağlayan mecralardan birinde çıkması, Amerikalı liberallerin öz eleştiriye başladığını gösteriyor. Clinton'ın kampanyası, aslında Obama'dan yadigâr kalan bir strateji üzerinden ilerledi. Kadın, azınlık ve eşcinsellerin hakları, yani Amerika'da ezilen kimliklerin meselesi başkanlık kampanyasının ana eksenini oluşturdu. Lakin tüm bu ezilen kimliklere seslenen Clinton, bir başka ezilen grup olan Amerikalı beyaz işçi sınıfına seslenmeyi ihmal etti. Bu kesim Trump'tan yana oy kullanarak, kimsenin beklemediği bir seçim sonucunu getirdi. Aslında bu hikâye Türkiye'de yaşanan tartışmalara benziyor. Bir nevi “Cihangir sendromunun” ABD'de hezimete uğradığını görmek mümkün. New York Times'ta çıkan “Kimlik liberalizminin sonu” isimli makaleden bir alıntı ile devam etmek gerekirse; “Okullarımızda ve medyadaki çeşitlilikle saplantı bir liberal ve ilerici kuşak oluşturdu. [Bu kuşak] kendi tanımlı gruplarının dışındaki sıradan Amerikalıların şartlarına karşı narsist bir bilinçsizlik içinde.”(*) Türkiye'de de “ilerici”, liberal-sol entelijansiyanın içinde bulunduğu sendrom daha iyi özetlenemezdi sanırım. İşin ilginci ABD seçimlerinden sonra Clinton destekçisi kanaat önderleri, gazeteciler ve siyasetçilerin seçim sonuçlarına tepkisi Türkiye'deki seçim sonrası duruma paralel gelişti.