“Adâlet müessesesi hiçbir cereyana kapılmaz”
Türkiye’de yargının siyasallaşmasıyla bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirmesi, telâfisi zor yaygın yanlışlarla haksızlıklara ve hukuksuzluklara sebebiyet veriyor.17-25...
Türkiye’de yargının siyasallaşmasıyla bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirmesi, telâfisi zor yaygın yanlışlarla haksızlıklara ve hukuksuzluklara sebebiyet veriyor.
17-25 Aralık yolsuzluk - rüşvet soruşturmaları akabinde yüzlerce hâkim - savcının tutuklanıp mesleklerinden edilmesinin ardından 15 Temmuz menfur “darbe girişimi”nden bu yana 3760 hâkim ve savcının açığa alınmasıyla süren yargıdaki ihraç kasırgası, adâletin vahim vaziyetini ele veriyor.
“Hâkimlerin görevlerinde bağımsız oldukları, hiçbir organ, makam, merci veya kişinin yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve tâlimat veremeyeceği; tavsiye ve telkinde bulunamayacağı” anayasal teminata rağmen Meclis eski Başkanı ve yüksek yargı temsilcilerinin ikrarıyla, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının “öldüğü”, “yargıya güvenin sıfırlandığı” vakıası ortada.
Esasen, 12 Eylül referandumunda, kamuoyundan, muhalefetten ve AB mercilerinden gelen bütün uyarılara rağmen, AKP iktidarınca, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) Adâlet Bakanı ve Müsteşarı üzerinden hükûmetin-yürütmenin emrine sokulmasının, ayrıştırıp kutuplaştıran yüksek yargıdaki seçim sisteminin yargıyı çökerttiği resmen ifâde ediliyor.
Binlerce hâkim ve savcının açığa alındığı süreçte Adâlet Bakanı’nın, HSYK’nın mevcut yapısının yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını tehlikeye attığı hayıflanması oldukça çarpıcı. (AA, 10.8.16)