İran’ı da ifnâ denemesi…
Libya’dan Yemen’e, Mısır’dan Suriye’ye bütün Ortadoğu’yu saran, Arap ülkelerini iç çatışmalarla kargaşaya iten “Arpa baharı”na nazireyle, İran’da işsizlik, pahalılık...
Libya’dan Yemen’e, Mısır’dan Suriye’ye bütün Ortadoğu’yu saran, Arap ülkelerini iç çatışmalarla kargaşaya iten “Arpa baharı”na nazireyle, İran’da işsizlik, pahalılık, yolsuzluk benzeri ekonomideki gidişata tepkiyle tetiklenip “hak ve hürriyet talepleri”yle tırmanan gösterilerin daha ilk günde küresel mihraklarca “Fars baharı” olarak tanınması, bölge üzerinde oynanan oyunu deşifre ediyor.
İran’daki kargaşanın, “âlem-i İslâma ve Osmanlı’ya bir suikast” olan “gaddarâne muâhede” Sevr’den “büyük Ortadoğu Projesi”ne (BOP), öteden beri İslâm coğrafyasında, özellikle Ortadoğu’da Müslüman ülkeleri etnik-mezhebî iftiraklarla felç etme, İsrail’in kar- şısında güçlü bir ülke bırakmama emeliyle, Müslüman bölge ülkelerini “devletçikler”e parçalama fitnesi olduğu her haliyle anlaşılıyor.
Irak’ı tahriple üçe bölen, peşinden Suriye’yi altı yıldır iç savaş kargaşasıyla harap edip parçalanma vartasına düşüren ifsad mihrakları, bu menhus maksatla tutuşturdukları fitne ateşini alevlendiriyorlar.
“HÂRİÇTEKİ PARMAK KARIŞTIRMALARINA ZEMİN…”
Uluslar arası hukuku ve bütün BM kararlarını çiğneyerek Yahudi damadı ve Siyonist – Evanjelist danışmanlarının telkiniyle Kudüs’ü “İsrail’i başşehri” olarak dayatan Trump’un, ardı ardına “İran’da değişim zamanı” tahrik twitleri, “ABD ile İngiltere arasında özel ilişki ve çıkarları” nazara veren İngiltere Başbakanı Theresa May’ın “İran halkının protesto hakkı var” örtülü kışkırtması ve İsrail Başbakanı Netanyahu’nun olaylara “övgüsü”, kardeş kanının döküldüğü eylemlerin perde arkasına işaret ediyor.
Bediüzzaman’ın, 1950’lerde “İran ve Mısır’da hissedilen hâdise ve buhranlar” hakkında dönemin Başvekili merhum Menderes’e yazdığı mektuptaki ikazıyla, dahilde “gayet dehşetli bir kin ve adâveti damarlara dokundurup, kin ve garâza ve mukabele-i bilmisile mecbur ediliyor” ikazıyla, bu ülkede “Ayetullah vesâyetli” rejimin çıkar, istismar ve suiistimal girdabında dini dünyevileştirerek, “din adına” baskı ve dayatmalarla, “hayat-ı içtimâiyeyi (sosyal hayatı) tamamen zîr ü zeber (yerle bir) eden zehir”in topluma enjektesiyle kutuplaşma ve kamplaşmayla husûmet, kin ve intikamın körüklenmesiyle, “hâriçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlanıyor.” (Emirdağ Lâhikası, 392)