Mevlidin yasaklanmasıyla düşülen vaziyet
Bugün, fıtratındaki hakîkati arayan insanlık, zâlimlerin yeryüzünü zir-u zeber eden “şiddetli zulüm ve istibdadıyla ve merhametsiz tahribatına karşı, “maddî ve mânevî çabuk bir...
Bugün, fıtratındaki hakîkati arayan insanlık, zâlimlerin yeryüzünü zir-u zeber eden “şiddetli zulüm ve istibdadıyla ve merhametsiz tahribatına karşı, “maddî ve mânevî çabuk bir kıyamet”ten titriyor, Kur’ân’ın çağımıza mesajına muhtaç, hakikatlerini arıyor.
Ne var ki Kur’ân’ın mesajına dikkat çekmesi bakımından büyük bir mânâ ifâ eden Bedüzzaman mevlidinin çeşitli “gerekçeler”le “yasaklanması” garabeti sergileniyor.
Ancak asıl garabet, 28 Şubat “postmodern darbe”nin en azılı günlerinde “anasol koalisyonları” döneminde mevlidlerin fasılasız yapılmasına karşı “muhafazakâr” iddialı tek başına iktidar döneminde “yasaklanması.”
Son Bediüzzaman mevlidinin engellenmesinde garabetler, 28 Ekim 1990’daki ilk mevliden sonra koparılan fırtınaya benziyor. 27 yıl sonra devletin “derin kodları”nda gençliğin ve insanlığın Nur Risalelerine ulaşmasını engellemek evhamı çarpıklığını ve “gizli eli” deşifre ediyor.
“BU VİCDANLARA BASKIDIR…”
Sergilenen çarpıklık, öncelikle DGM Başsavcısının tâlimatıyla duâyı okuyan hocaya kadar on gazete yöneticisi ve çalışanıyla birlikte derdest edilip on beş gün nezarette tutulan gazetemizin İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın, 1980’e kadar Isparta, Şanlıurfa ve Van’da Bediüzzaman mevlidlerinin okunduğunu ancak 12 Eylül ihtilâlinden sonra mevlid okutulmasına ‘izin’ verilmediği vakıasını hatırlatıyor.