“Seçim barajı” tahribatı
Her seçim öncesinde olduğu gibi, Türkiye’de demokrasini temel sorunlarından biri olan 12 Eylül darbesinden kalma yüzde 10 “seçim barajı” başta olmak üzere antidemokratik siyasî partiler ve seçim...
Her seçim öncesinde olduğu gibi, Türkiye’de demokrasini temel sorunlarından biri olan 12 Eylül darbesinden kalma yüzde 10 “seçim barajı” başta olmak üzere antidemokratik siyasî partiler ve seçim yasalarıyla dayatılan “seçim sistemi”nin demokrasiye tahribatı tartışılıyor.
Aslında yüksek seçim barajı dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde yok. Mesela Avrupa’da bir tek Ukrayna ve Polonya’da “seçim barajı” yüzde 5. İtalya’da yüzde 4, İspanya’da yüzde 3 ve Fransa’da yüzde sıfır. En son Rusya, yüzde 7 olan “seçim barajı” oranını yüzde 5’e indirdi. Avrupa’da yüzde 5’in üstünde (yüzde 8) barajın uygulandığı tek ülke, bir ucundan diğer ucuna üç saatte yürünebilen, 36 bin nüfuslu Lihtenştayn prensliği…
Doğrusu, AKP hükûmetinin kurulduğu 16 Kasım 2002’de, iktidar partisinin genel başkanı olarak Erdoğan, bizzat açıkladığı “Âcil Eylem Plânı”nda yüzde 10 barajın indirilmesi dahil seçim sistemi ve siyasî partiler kanunlarının düzeltilmesini “partisinin vizyonu ve misyonu”ndan sayıp bir yıl içinde yerine getirilmesini taahhüd etmişti…
Ardından her fırsatta, “darbeden kalma” yüksek barajın siyasî temsili gemlemekle millet irâdesinin tecellisini kelepçelediğinden şikâyet edildi. Bütün seçim bildirgelerinde, hükûmet programlarında ve “demokratik açılım” projelerinde kaldırılacağı vaad edildi.
Ne var ki, son süreçte siyasî iktidar, daha evvel “kaldıracağız” dediği “seçim barajı”na dair müthiş çarpıtmalara başvurdu. Tıpkı “Ergenekon” ve “Balyoz” gibi “darbe davaları”ndan çark edildiği gibi, bundan da cayıldı. Başbakan olarak Erdoğan’la bütün iktidar partisi sözcüleri, “Avrupa’da da seçim barajı var”, “Biz getirmedik ki kaldıralım” türü yanıltmalarla “darbe hukuku”na sığınarak…