Akıl yitimi çağı
Batı’nın emperyalist güçlerinin, iki dünya savaşı sonucunda -elbette herkese arzuladığı adaleti sunamamış olsa bile- oluşturulmuş dengelere dayalı uluslararası sistemi kemire kemire bitirmenin eşiğine...
Batı’nın emperyalist güçlerinin, iki dünya savaşı sonucunda -elbette herkese arzuladığı adaleti sunamamış olsa bile- oluşturulmuş dengelere dayalı uluslararası sistemi kemire kemire bitirmenin eşiğine getirdiği tehlikeli bir dönemden geçiyoruz. ABD’nin başını çektiği, Britanya ve Fransa ile Körfez’deki mutlak monarşilerin ne hikmetse(!) ‘demokrasi’ taşıyamadıkları Suriye’de yeni bir saldırganlık savaşı başlatmalarının eşiğine geldik.
***
Halkların kardeşliğini sağlayan tek oluşum olarak Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından devlet yahut devlet-dışı güçler kullanılarak egemen ulus devletlerin sınırlarını değiştirme, neoliberal çerçeveye uygun revize etme girişimleri, maruz kalan coğrafyalar için hep kanlı oldu.
1990’larda Yugoslavya’nın parçalanması girizgâhtı. Etnikçilik ve kimlikçilik perspektifi bu yıllarda moda oldu. Sovyetler Birliği’nin mirası üzerinden devlet kapitalizmi eşliğinde yeniden toparlanan Rusya Federasyonu’nın sınırları da, varlık sebebini tazeleyen NATO tarafından mütemadiyen kemirilmeye çalışıldı. Tabii renkli devrimlerin o coğrafyaya barış, refah, huzur ve demokrasi getirdiğini söylemek güç. Batı tipi liberal demokrasi devşiremediler, şimdi özellikle Doğu Avrupa’da -ekonomi-politik okuma da olmayınca mana veremedikleri popülizm sızlanmasıyla iştigal ediyorlar.
Diğer yandan çatışmalar 20 senedir Ortadoğu çoğrafyasının rutini haline getirildi. Elbette enerji kaynakları ve tarihi husumetlerin eksik olmadığı bu karmaşık coğrafyada ulus devletleri kimlikçilik temelinde yeniden dizayn hamlesi daha da kanlı bir barbarlığa dönüştü. Arzu edilmeyen rakip güçlere alan açtı. Evdeki hesaplar çarşıya hiç tam uymadı. Hem ne zaman uymuş ki?
***
Liberal müdahaleciliğin bu dizaynlar için kullandığı mefhumlar etnikçilik, mezhepçilik, kimlikçilik oldu. Tesis edilen zihniyeti de toplumsal mücadeleleri siyasetten arındırılmış ‘insan hakları’ söylemi üzerinden okumak, şahısları ‘şeytanlaştırmak’, medya eşliğinde algıları belirlemek diye özetleyebiliriz.
***