#Barış İçin Paylaş
Ağzını barış demek üzere açar; sözcüğü yüksek sesle telaffuz ederken başına hiçbir şey gelmeyeceğinden mutlak kesinlikle emin olan tek bir kişi vardı dün...
Ağzını barış demek üzere açar; sözcüğü yüksek sesle telaffuz ederken başına hiçbir şey gelmeyeceğinden mutlak kesinlikle emin olan tek bir kişi vardı dün Türkiye’de:
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan.
Üzerine bomba atılmadan, parçalanmadan, tazyikli suyla dağıtılmadan, biber gazıyla soluksuz bırakılmadan, coplanmadan “barış” diyebilmek için ya “meşru” şiddet tekeline hükmeden devlet aygıtının başında ya da hükmedenlerle aynı konforlu salonlarda olmak gerektiği gibi yeni bir bilgiye vâkıf olduk dün.
Ne ironi, ne de alay.
Barış dileğinin, hanidir itibar kaybına uğratılmak istendiği, barışın “şiddet” ile eşitlenmeye çalışıldığı güzel ülkemizin hali, tam olarak böyleydi.
Tam bir yıl önce barış için yollara çıkan 101 yurttaşın IŞİD tarafından katledildiği o kara takvime rast gelen Dünya Enerji Kongresi’nde, Cumhurbaşkanı kürsüye çıktı. Ve şöyle dedi: “Barış için paylaşalım mesajını tüm insanlığa ulaştırmayıhedefliyoruz.”
Tıpkı 80 darbesi sonrası gibi, “huzur”, “güven” ve “istikrar” klişelerinin üzerimize boca edildiği bu dönemde, işitmeye aşina olmadığımız barış mesajı Cumhurbaşkanı’ndan, bir de üstüne “ulaştırmayı hedefliyoruz” mesajıyla birlikte gelince, neredeyse emir telakki edilmiş olmalı ki, sosyal medyada yayılmaya başladı.
***
Fakat İstanbul’da barış barış denilen o saniyelerde, Ankara’da polis, “barış” diye yola çıkıp parçalanmış bedenleri tabutun içinde dönen yakınlarını anmaya giden, evet tek derdi yalnızca bu olan insanlara, gazı sıkıyordu.
O fotoğrafı belki gördünüz, belki görmediniz: