Düşen sadece ‘barış’ın dövizi
O koku burnumdan gitmiyor. Biliyorum, yaşadıkça gitmeyecek. Aklımdan da. Patlamanın ardından Gar alanına ulaştığımda hissettiğim ilk şey o: Burnuma dolan kan kokusu. İlk gördüğüm ise:...
O koku burnumdan gitmiyor. Biliyorum, yaşadıkça gitmeyecek.
Aklımdan da.
Patlamanın ardından Gar alanına ulaştığımda hissettiğim ilk şey o:
Burnuma dolan kan kokusu.
İlk gördüğüm ise: İki TOMA. Ambulanslar yanaşmaya çalışıyor.
Ağır çekime alınmış bir korku filmi izler gibi her şey...
Üzerine “barış” pankartları örtülü, parçalanmış bedenleri daha sonra fark ediyorum.
Yarım saat öncesine dek barış için halay çeken, yürüyüşe hazırlanan, arkadaşlarıyla buluşan bedenler.
Yanlarından geçtiğim, sağ kalabilmiş herkes ağlıyor...
“İyiyim” deyip kapatıyorlar telefonu.
Polis noktasından güçlükle geçebilen bir otomobilden bir kadın sesi yükseliyor. Başını camdan çıkarmış. Yakınını arayan bir kadının feryadı bu.
Gözleri kıpkırmızı, el ele tutuşmuş onlarca kadın-erkek.
Yarım saat öncesine dek, “barış” adına birlikte yürümeye hazırlandıkları insanların artık yaşamayan vücutlarının çevresinde el ele tutuşarak canlı bir güvenlik çemberi oluşturmuşlar. O noktaya saatler sonra gelecek adli ekipler için.
Katliamla yaşadıkları dehşetin büyüklüğüne rağmen, insanüstü bir gayretle sakin kalmaya çabalayıp dayanışma içine giren gençler.
Ayaklarımın takılacağı şeylerden korka korka, gözlerim yeri taraya taraya adım atıyorum...