‘Müessif protesto’ değil linç girişimi
“Yaksınlar o evi” diyor bir kadın. Saldırı ve linç girişimi sonrası CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun güçlükle götürülebildiği evin önünde biriken kalabalıktan...
“Yaksınlar o evi” diyor bir kadın.
Saldırı ve linç girişimi sonrası CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun güçlükle götürülebildiği evin önünde biriken kalabalıktan yükselen bir ses bu:
“Yaksınlar!”
Sivas Katliamı’ndan 26 yıl sonra Çubuk’ta hortlayan linç ruhunu dehşetle izliyoruz.
Kılıçdaroğlu’na fiziken saldıracak kadar yaklaşabilen topluluğun zorlukla yarıldığını, bir eve götürüldükten sonra bile saldırgan kalabalığın bir saat dağıtılamayışı (ya da dağıtılmayışı?), CHP liderinin dışarıya zırhlı araçla çıkarılması çok şey anlatıyor.
İki kişinin yan yana (kimseye saldırmadan) slogan attığında on saniye içinde coplu gazlı polis müdahalesine uğraması, sürüklenerek gözaltına alınışları sıradanlaşırken, ülkenin büyük nüfusunun yaşadığı kentlerde yerel seçimleri kazanmış, devletin en köklü partisinin liderinin linçten güç bela kurtarılış görüntüleri utanç vericidir.
Ankara Valiliği’nin bu linç girişimini “müessif protesto” diye nitelemesi dikkat çekicidir.
ZAMANLAMA LİSTESİ
CHP Liderine linç girişiminin dehşeti bir yana dikkat çeken ve birden fazla zamanlaması var:
– Oyları 17 gün boyunca sayıldıktan sonra mazbata alabilen İBB Başkanı İmamoğlu’nun halkla kucaklaşmasına dakikalar kala meydana geldi.
– Bu linç girişimi kutuplaştırmanın herkesi yorduğu, usandırdığı bir ortamda, İstanbul’u kazanan İmamoğlu’nun bu zaferinde kapsayıcı ve barışçı dilinin büyük payı olduğunu her aklıselim sahibinin teslim ederken geldi.
– Bu linç girişimi, AKP’nin İstanbul seçimini iptal ettirmek için YSK nezdinde yaptığı başvurunun görüşülmesine 24 saat kala meydana geldi.
Bu tablonun, zihinlerde çağrıştırdığı bir de siyasi dönemeç var: O dönemeç 7 Haziran 2015 seçim sonuçları. AKP’nin tek başına iktidar olma çoğunluğunu kaybettiği o seçim, çok acılı, katliamlarla geçen bir beş aylık aranın ardından 1 Kasım’da “tekrarlanmış” ve AKP yeniden tek başına iktidar olmuştu.
Dolayısıyla bu linç girişiminin ardında bir “siyasi mühendislik” olup olmadığı, kendiliğinden mi yoksa organize planlı bir saldırı mı olduğunun açığa çıkarılmasını beklemek her yurttaşın hakkı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “CHP il başkanlarını bundan sonra şehit cenazelerinde protokole kabul etmeyin” sözü hafızalarda taze olsa bile.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu’na büyük geçmiş olsun. Ona atılan yumruk, bu ülkede kutuplaştırma istemeyen, hukuk devletine demokrasiye inanan milyonların umuduna atılmıştır.
Vicdanını kaybetmemişler olayın “müessif bir protesto değil” linç girişimi olduğuna tanık.
Bu ülkede milyonlar, bu saldırıda organize kötülük mimarlarının, nefret siyasetinden medet umanların ve “gazeteci” kılıklı biatçıların payını biliyor.
Milyonlar bu ülkede kutuplaştırma ve nefret siyasetinin soluk alamayacağı bir demokrasi talebinde kararlı.
Ekrem İmamoğlu’nun İBB’de elektronik veri tabanı/altyapı incelemesi için verdiği talimat panik yarattı.
O kadar ki, Türk idari yargısı, tarihinde görülmemiş rekora imza atarak AKP’lilerin başvurusunun ertesi günü yürütmeyi durdurdu.
AKP’li yönetenler ve biatçı medyaya göre veriler kopyalanırsa İSKİ, İGDAŞ abonelerinin veri ve adresleri dışarıya, yani terör örgütleri ve yabancı istihbarat kuruluşlarına gider.
Sanki İstanbul halkının verileri özel şirketlere devredilen elektrik dağıtım veri tabanında, özel kargo şirketlerinde, özel hastanelerde yokmuş gibi. Bu ülkenin nüfus veri tabanı hacklenmemiş, milyonların verileri yayımlanmamış gibi.