Ne hamaset ne rövanşizm
Hayat boyu nadiren duyulan bir kelimenin, an gelip hayatın merkezine oturacağı söylense kimse o kelime “mazbata”dır demezdi. Nereden bileceksiniz, mazbata adlı belge, bir yetkiyi kullanmanın hukuk anahtarı olmanın ötesine...
Hayat boyu nadiren duyulan bir kelimenin, an gelip hayatın merkezine oturacağı söylense kimse o kelime “mazbata”dır demezdi. Nereden bileceksiniz, mazbata adlı belge, bir yetkiyi kullanmanın hukuk anahtarı olmanın ötesine geçip siyasal, sosyokültürel ve psikolojik bir değişimi tetiklesin. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu nihayet mazbatayı aldı. Asıl etkileyici görüntüler bundan sonra yaşandı. İmamoğlu’na gösterilen teveccühün yaygınlığı, toplumun ne kadar yorulduğunu gösteriyor. Kutuplaştırmadan, ötekileştirmeden, gece gündüz had bildirilmesinden, Türk-Sünni aidiyetinin en makbul ve olabilecek en vatansever kimlik olduğu fikrinin kurum kurum, kürsü kürsü dikte edilmesinden, adaletsizlikten, yoksulluktan ve daha bir sürü şeyden. (Mazbata haberini çok şey kaybetmişlere özgü ağlamaklı yüz ifadesiyle izleyen veya öfke nöbetleri geçiren iktidar medyacıları meseleye biraz buradan bakmayı deneyebilir.)
GERÇEKLER AVANTAJLAR
İmamoğlu yeni unvanıyla sorunların tamamın çözecek araçlara sahip mi? Gerçekçi olmak gerekirse hayır. Temel kurumların işleyişinin sakatlandığı devletleşmiş bir parti yönetiminde hukuk devleti varmış gibi rahat yol yürümek kolay değil. Ama siyasi bir aktör olarak İmamoğlu’nun avantaj denebilecek özellikleri var. Onu farklı kılan niteliği: Konuşurken otorite figürüne, onların tutumlarına itiraz edecekse, bunu olabilecek en yalın ve sakin bir tonda dile getiriyor.
Hınç, iğneleme, birikmiş güceniklik, küçümseme, rövanşizm gibi negatif üslup oyunlarına başvurmuyor. Kullandığı dil hamasetten uzak. Karşısındakinden itaat, onay bekleyerek yormuyor. Basit, yumuşak, ortak gereksinimlere seslenen, duygudaşlığa davet eden bu dil, toplumun açık ve kanayan yaraları dolayısıyla siyaset zemininde yeni bir inşaya yardımcı olacaktır.
“EY FINANCIAL TIMES”
İmamoğlu’nun 24 milyar TL bütçeli makamındaki ilk gününde Financial Times’daki (FT) Merkez Bankası (MB) rezervlerine dair yazı ve sonrasındaki gelişmeler önemliydi. FT analizinde MB rezervlerinin “şişirildiği” iddiası vardı. Yazıya göre kısa dönemli borçlanma veya takas işlemleri nedeniyle rezervler olduğundan büyük gösteriliyordu. Ülke ekonomisi için önemli bu iddiaya MB ne diyecek diye beklenirken ilk tepki Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geldi. MB ise kurumsal sitesinden açıklama yapmadı. “Bir yetkilisi” Turkuvaz Grubu bünyesindeki A Para’ya şunları söyledi: “Biz Merkez Bankaları olarak altın dahil brüt rezervlere bakarız. Şu anki miktar toplamda 97-98 milyar dolar arasında ve tamamı kullanılabilir.(…) Rezervlerimiz ile ilgili kaygı verici bir husus bulunmamaktadır.” Bu hikayede, MB’nin şeffaf davranmamak, bu ortaya çıktığında ise iktidarın TV kanalına konuşmak gibi iki temel iletişim hatası bulunuyor. Asıl mesele ise daha sorunlu: Rezervlerin, takas işlemlerini duyurmayacak kadar azaldığı gerçeği, başka bir gerçekle ilişkili. O da AKP yönetimindeki kamu kaynaklarının keyfi harcanması nedeniyle mali disiplinin bozulması.“Keyfi harcamalar ne?” diyecek olursanız rekabeti gözetmeden “verilen” yüzlerce 21/b ihalesinden, tarikat ve cemaat vakıflarına İBB kaynaklarından aktarılan desteklere uzanan geniş bir yelpaze