Tek seçim kaldı
1 Kasım’dan söz etmiyorum. 1 Kasım’ın çok ötesine geçecek yaşamsal bir seçimin eşiğindeyiz. Karanlık ile aydınlık arasında bir seçim bu. Ya karanlığı çoğaltacak...
1 Kasım’dan söz etmiyorum. 1 Kasım’ın çok ötesine geçecek yaşamsal bir seçimin eşiğindeyiz. Karanlık ile aydınlık arasında bir seçim bu.
Ya karanlığı çoğaltacak barbarlık, ya da barışı büyütecek insanlık arasında geçecek bir seçim.
O seçimin bir tek pusulası var: İnsanlıktan yana oy kullanmak.
O seçimin tek sandığı var: Barbarlığa karşı yan yana gelmek.
***
Ankara Katliamı’nda ilk bulgular IŞİD’i işaret ediyormuş.
Reuters’e konuşan “iki üst düzey Türk güvenlik yetkilisi” Ankara’daki çifte saldırının Suruç katliamının bir kopyası olduğunu söylemiş.
Diyelim ki IŞİD çıktı.
Ne olacak?
Hangimizin yüreğini soğutacak?
Kim, adaletin yerini bulduğunu düşünecek?
Kim, kime nasıl bir ceza verecek?
IŞİD’e Ankara’da katliam yaptırtan barbarlığın azmettiricileri değişmedikçe ne değişecek?
***
Basit sorular soracağım:
Neden ruhsatsız silah bulundurmak, taşımak diye bir suç var?
Sokağınızdaki berber, pasajdaki çiçekçi neden silah taşımıyor?
Neden güpegündüz silahlı biri gördüğümüzde irkilip yadırgıyoruz?
Bu soruların çoktan unuttuğumuz eski ve kalıcı yanıtını hatırlama zamanındayız.
Güvenliğimizi sağlasın diye, yüzyıllar önce devlete vekâlet verdik biz.
“Kamu” biziz, “güvenlik” ise vekâlet verdiğimiz devletin ödevi.
Türkiye’nin en güvenli şehrindeki en kritik noktalardan birine, unuttuğu kadar eski bu“vekâlet”le geldi binlerce insan.
Nasıl, üç hafta önceki “Teröre Hayır Kardeşliğe Evet” yürüyüşüne katılan on binlerden bir kişinin bile burnu kanamadıysa, ihtimal kendilerine de bir şey olmayacağını düşündüler.
Ve 500’ü aşkın otobüsle ülkenin dört bir yanından aktılar başkente.