Ülkeyi sevme biçimleri
OHAL döneminde yazısız bir kural oluştu: Canınızı sıkan birini, rahatlıkla “terörist” olmakla suçlayabilirsiniz. Yaptıklarıyla keyfinizi kaçıran, ülkeyi sevme biçimi, sizin sevme...
OHAL döneminde yazısız bir kural oluştu:
Canınızı sıkan birini, rahatlıkla “terörist” olmakla suçlayabilirsiniz. Yaptıklarıyla keyfinizi kaçıran, ülkeyi sevme biçimi, sizin sevme biçiminize pek benzemediği için rahatsız olduğunuz herkese, değişik mecralar aracılığıyla terörist demeniz, şu günlerde imkân dahilinde.
Dahası, hem kolay, hem avantajlı bu imtiyazlı hakkı kullanmanın koşulu tek:
OHAL’e karar veren, süresine, sertlik derecesine, yaygınlığına, kimin düşman kimin dost olduğuna dair bütün kriterleri tek başına elinde tutan iktidara yakın durmak. (Siz buna “milli irade” üyesi olmak da diyebilirsiniz.)
Bir “milli irade” azası olarak, rejim partisiyle aynı hatta hizalandığınız müddetçe, meşrebinize göre zaten çeşit çeşit “ekmeğini yediğiniz” bu duruşun güncel nimetlerinden yararlanmanız da kolaylaşır.
***
Bundan bir hafta önce, Türk özel sektörünün tamamen yerli çaba ve olanaklarla geliştirdiği ve partiler halinde teslim edilerek önce TSK, ardından Emniyet Genel Müdürlüğü hizmetine sunulan İHA (insansız hava aracı) Bayraktar TB2’nin bütçeye maliyetini sorduğum yazı, iktidar yanlısı kesimlerce “tuhaf” bulundu. Anladığım kadarıyla, bu “tuhaf bulma” halini besleyen faktörlerden biri İHA’yı üreten Baykar Makina firması sahipliğinin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile akrabalığıydı. Sosyal medyada daha ileri gidip yazının başında aktardığım çerçevede saldırgan ve bilgisizce (soyadımdan dolayı, merhum Metin Toker’in kızı, dolayısıyla merhum İsmet İnönü’nün de torunu olduğumdan son derece emin(!) küfürbaz kimseleri kastediyorum) üslup sergileyenlere gazetecilik çerçevesi, izanı ve nezaketi içinde kalarak yanıt vermenin beyhudeliği ortada...
Gelgelelim, vergilerimizden oluşan bütçe kaynaklarını sorgulayan o yazının tamamen gazetecilik saikleriyle ve “milli bütçe” çıkarlarını gözeten refleksle yazıldığını anlatmamız yeterli gelmemiş.
O yazıya, çok satan, çok okunan önemli bir gazetenin köşesinden, şirketin -objektif koşullarda herkesin teslim edeceği bir- “başarı öyküsü” anlatıldıktan sonra finalde araya “laf sokarak” yanıt verilmesi, o gazetenin Ankara bürosunda yıllarca ekonomi muhabiri olarak çalışmış; Parlamento muhabiri olarak da TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bütçe kaynaklarını tartışan yüzlerce haberi aynı gazetede haberleştirmiş bende, karmaşık duygu ve düşünceler yarattı. İmzamı ve yazıyı doğrudan anmadığı için (anmıyor ama o konuda son dönem başka yazan olmadı) imzasını doğrudan anmayacağım köşe yazarının yazısındaki ilgili bölüm şöyle:
“Bugün Baykar İHA’larının fiyatı sorgulanıyor. Doğrudur, demokratik ülkelerde üzerinde gizlilik bile olsa, bu çeşit bütçe harcamaları kamuoyu tarafından bilinir ve bilinmelidir.
Ama bence Baykar İHA’larının fiyatı pahalı bile olsa, böylesine stratejik bir alanda geliştirilen yerli teknolojinin alınması ve kullanılması daha doğru bir karar.”