YSK demokrasinin final sınavında
Hukuku eğip bükme oyunu açık oynanıyor. Yasallık, meşruiyet gibi bir dert, hepten bittiği için gayet açık. İlk belirgin işaret Asya kıtasından gelmişti. Cumhurbaşkanı, Çin gezisinde...
Hukuku eğip bükme oyunu açık oynanıyor.
Yasallık, meşruiyet gibi bir dert, hepten bittiği için gayet açık.
İlk belirgin işaret Asya kıtasından gelmişti. Cumhurbaşkanı, Çin gezisinde “taşımalı oy”u kastederek “YSK (Yüksek Seçim Kurulu) bunları değerlendirir” dedi.
Tarafsız Cumhurbaşkanı, YSK’ye görev biçen bu sözü söylediğinde, takvimler 31 Temmuz’u gösteriyordu.
Henüz koalisyon görüşmeleri sürüyordu.
Seçime katılımı düşüreceğinde tereddüt bulunmayan özel güvenlik bölgeleri daha ilan edilmemişti.
YSK’ye “sandık kurulmasın” diye ilk başvuru yapılan Cizre’deki sokağa çıkma yasağına ise bir aydan fazla zaman vardı.
Sonrasını biliyoruz... “Tek bir sivilin ölmediği” sonrasını.
***
Taşımalı sandık için kanun değişikliği zorunluydu. (Ne tesadüftür ki, bunu da ta iki sene önce Erdoğan söylemişti.)
Gelgelelim 7 Haziran, Cumhurbaşkanı’nın “gönül bağı”yla bağlı olduğu partisine 276 vekil vermeyince, bu “zorunluluk”, parti hukukçuları için çetin bir ev ödevine dönüştü.
Planın, yasasız da pekâlâ (!) uygulanabileceğine kanaat getirildi.
Kilidi açacak anahtar, YSK’ye “seçimlerin güven ve dürüstlük içinde yapılmasınısağlama” görevi veren maddeydi. Anahtarla birlikte kullanılacak sihirli kelime ise “güvenlik”.
Güvenlik deyince akan sular duruyordu nasılsa.
Sadece sular değil, elektrik, internet ve telefon şebekeleri de.
Mülki idare birimlerinin, ilçe seçim kurullarına “güvenlik” demesi, kapılardan ilkini açacaktı.