Yalnızlık (II)
Son günlerde medyanın gündemine düşen konulardan biri de “Türkiye’nin yurtdışındaki imajı”. Bilindiği gibi bu imaj olumsuz, giderek daha da olumsuzlaşıyor. Buna örnek olarak bu ay başında...
Son günlerde medyanın gündemine düşen konulardan biri de “Türkiye’nin yurtdışındaki imajı”. Bilindiği gibi bu imaj olumsuz, giderek daha da olumsuzlaşıyor. Buna örnek olarak bu ay başında yapılan, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile süregelen tam üyelik müzakerelerinin “insan hakları ihlalleri” nedeniyle askıya alınmasının önerildiği Kati Piri Raporu’nun Avrupa Parlamentosu’nda yapılan oylamasının sonuçlarını gösterebiliriz. Bu oylamada 638 parlamenterden 97’si çekimser kalırken, 447’si öneri lehinde, 64’ü ise aleyhinde oy kullanmıştı.
Hoş, bu kararın bağlayıcı bir yanı yok; kararı bu oylama sonucunu değerlendirecek olan Avrupa Birliği Konseyi verecek. Fakat bu sonuçlar Avrupa’da esen rüzgârların Türkiye aleyhine döndüğünü göstermesi açısından önemli.
Öbür taraftan hemen her gün Avrupa’nın önde gelen gazete ve dergilerinde Türkiye’deki siyasi iktidarı eleştiren yazılar yayımlanıyor, görsel medya kanallarında Türkiye’den giderek artan dozda olumsuz olarak söz ediliyor. Yalnızca Avrupa’da mı? Amerika Birleşik Devletleri’nin New York Times, Washington Post gibi saygın gazetelerinde kanlı FETÖ liderinin yazılarına, röportajlarına yer veriliyor.
***
Burada önemle üzerinde durulması gereken bir nokta var. Gerek Avrupa’da gerekse ABD’de giderek artan muhalefet ülke olarak Türkiye’ye karşı değil, başta Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere iktidarın yönetici katlarına.
2002-2005 yılları arasında Türkiye’de demokratikleşmenin öncüsü olarak değerlendirilen Sayın Erdoğan son yıllarda Batı’da, iktidarı tek başına elinde toplamak çabasında olan “muhteris”, “ürkütücü” ve “baskıcı” bir siyasal kişilik olarak görülüyor.
Kullandığı, belki sultanlıklar, diktatörlükler, emirliklerden oluşan Ortadoğu coğrafyasında etkili olabilecek dili Batı’da etkili olmuyor, tam tersine tepki topluyor.