Eneke
Ne zaman Kars’a yolculuk tasarlasam, çocukluğuma yolculuk ederim aynı zamanda. O günler, Gorki’nin muhteşem tasviriyle “iyilik sever bir perinin ustaca anlattığı acımasız bir masal” gibi düşer aklıma.
Önce, soğuk ve uzun gecelerde, fırtınanın sinir bozucu ıslığıyla tipiye direnen ince uzun kavak ağaçlarının kuru dallarından gelen sesler kulağımda çınlar. Gözlerimi kapadığımda karınlarını doyurmak için köye inmek zorunda kalan aç kurtların ulumalarını ve dışarıdaki Karabaşın havlamalarını duyarım. O karanlık gecelerde ne çok dua etmişimdir, sabah uyandığımda Karabaşı canlı görebilmek için.
Benim büyüdüğüm köylerde kapılar içeri doğru açılırdı hep. Yatmadan önce büyükçe bir leğen ile kürek konulurdu içeri. Açacağınız kapının, gece boyunca tamamen karla kapanmış olması işten bile değildir çünkü.
★★★
Fırtına dindikten, ayaz geçtikten sonra ortaya çıkan dingin günleri de unutamam. Yer beyaz, gök mavi, rüzgar tamamen durmuş, çatılar güneşte ayna gibi parlamış, yürüyüş yolları açılmış, kar üzerindeki ayak izleri çoğalmıştır.