Garip!
Sözcü yazarı Deniz Zeyrek bu hafta 'Garip!' başlıklı yazısını kaleme aldı.
İskenderun’dan Belen’e doğru dönüp yolu tırmanmaya başladığımızda hava da kararıyordu.
Yağmur çiselemeye başlamıştı. Belen’de hayat kendi akışında sürüyordu.
Yol kenarındaki dükkanlarda akşam alışverişi yapan insanlar, yollarda servislerle evlerine doğru yola konulmuş çalışanlar, kaldırımlarda üçlü beşli gruplar halinde sohbet eden gençler vardı.
★★★
Oysa tam bir yıl önce aynı yerden geçerken uzun bir araç kuyruğunu beklemek zorunda kalmıştık. Tam bir kaos vardı.
Canlarını kurtaran insanlar bulabildikleri araçlara atlayıp Hatay’dan uzaklaşmaya, güvenli bir yerlere gitmeye uğraşıyordu.
Binlerce araç ise felaketin vurduğu Hatay’a ulaşmak, yardım götürmek, arama kurtarma çalışmalarına katılmak istiyordu.
Jandarma Antakya tarafına giden araçları ve yardım tırlarını durduruyor, hepsini AFAD görevlilerinin kontrolünde şehre sokmaya çalışıyordu.
Oysa aynı saatlerde enkaz altında binlerce insan kurtarılmayı bekliyordu.
Binlerce gönüllü Antakya’ya Defne’ye, Samandağ’a ulaşsa da uygun araç gereç zamanında yetişmediği için o binlerce insan kurtulabilecekken kurtarılamadı ve yaşamını yitirdi.
★★★
Belen’i geçtikten sonra kıvrılarak Amik Ovası’na inen yoldan ilerledik. Düzlüğe çıktık ve şehre doğru ilerlemeye başladık.
“Ne gördün” diye sorarsanız tek söyleyebileceğim şey “Karanlık” olurdu.
“Bir yıl oldu insan hiç olmasa şu yolu aydınlatır” diye söylene söylene ilerledim.
Defne sınırları içindeki otelimize vardığımızda elektriklerin kesik olduğunu fark ettik.
Biraz sohbet ettikten sonra karnımızı doyurmaya karar verdik.
Daha önce Saray Caddesi’nde yer alan ünlü Salah Kebapçısı yol kenarındaki bir prefabrik çarşıda açılmış. Lokantadan içeri girdiğimizde oranın da karanlık olduğunu gördük.
Karanlığa rağmen doluydu.
Fener ışığında pişirdikleri muhteşem yemekleri telefonlarımızın ışığında yedik.