İstanbul’u gece dolaşmak
BİR şehri anlamak, onun gerçek yüzünü, kimliğini öğrenmek için mutlaka geceleri dolaşmak gerekir.Gündüzün cilaları akşam silinir, yaldızları dökülür, makyajsız yüzü ortaya...
BİR şehri anlamak, onun gerçek yüzünü, kimliğini öğrenmek için mutlaka geceleri dolaşmak gerekir.
Gündüzün cilaları akşam silinir, yaldızları dökülür, makyajsız yüzü ortaya çıkar.
Hele İstanbul gibi, Tevfik Fikret’in vurgulamasıyla bin kocadan artakalan şehrin tarihi de birden kendini hatırlatır.
Saffet Emre Tonguç’un “İstanbul ve Gece”* kitabındaki fotoğraflardan iz sürerek anılarımı, tespitlerimi tazeledim.
İstanbul’a dair övgüler genellikle gündüz ışığında yapılır. Oysa Bilge Karasu’nun “Gece”sinde dediği gibi, karanlık her şeyi örter, göreni aldatabilir.
Eski Beyoğlu’nu anlatanlar, İstiklal Caddesi’nin paralelindeki batakhaneleri, genelevleri pek anlatmazlar. Çünkü gece orada egemenliğini sürdürür, Baudelaire’i anarak değinelim, gece bu şehri zarflar, sabah yeniden açar.
Albümün girişinde Tonguç’un bir cümlesi, hepimizin katıldığı ortak bir yargı: