Berlin Bildirgesi
Avrupa ama özellikle Amerikan üniversitelerinde yaptıkları yayınlar ve araştırmalarla ülkemize itibar kazandıran değerli bilim adamlarımız var
Avrupa ama özellikle Amerikan üniversitelerinde yaptıkları yayınlar ve araştırmalarla ülkemize itibar kazandıran değerli bilim adamlarımız var. Bunlardan biri de Harvard’da iktisat profesörü olan Dani Rodrik’tir. Rodrik, FETÖ’nün önünü kesmek isterken hapishanelere düşen Çetin Doğan Paşa’nın damadıdır. Rodrik, kayınpederinin savunma dosyasının hazırlanması için çok çalışmıştır. Prof. Rodrik’e ben de bir teşekkür borçluyum. Çünkü çok önemli bir konferanstan, onun iki meslektaşıyla birlikte kaleme aldığı 27 Haziran 2024 tarihli makalesi sayesinde haberdar oldum. “Yeni Ekonomi İçin Forum” (The Forum for a New Economy) adlı bir düşünce kuruluşu mayıs ayı sonlarında Berlin’de “Halkı Yeniden Kazanmak” (Winning Back the People) adını verdikleri bir çalıştay düzenlemiş. Bu çalıştaya, üçü Nobel ödülü almış ve aralarında ünlü Thomas Piketty de olan, çok sayıda ağır sıklet iktisatçı katılmış. Üzerinde mutabık kalınan sonuçlar “Berlin Bildirgesi” (Berlin Declaration) olarak dünyaya duyurulmuş.
WASHINGTON MUTABAKATI’NDAN BERLİN BİLDİRGESİ’NE
Bundan 40 yıl önce dünya ekonomisi 1970’lerde paçayı kaptırdığı “stagflasyon” (düşük büyüme +yüksek enflasyon) tuzağından çıkmaya çalışıyordu. Buna çare olarak “Neoliberal” diye adlandırılan bir ekonomi modeli üzerinde mutabık kalındı. 10 maddelik bu mutabakatın özgün adı “Washington Concensus”dur. Bu modelin teorik temeli “iktisadi sorunları piyasalar (fiyat mekanizması) çözer” kabulüdür. Piyasaların stagflasyon sorununu çözmesi için: a) merkez bankalarının bağımsız olması, b) çoklu değil, rekabetçi tek döviz kuru politikası uygulanması, c) devletin fiyatlara müdahale etmemesi, d) rekabetin küreselleşmesi için gümrük duvarlarının indirilmesi, d) kamu (devlet ve belediye) iktisadi işletmelerinin özelleştirilmesi, e) piyasa düzenleyici mevzuatın kaldırılması, f) kamu açıklarının kapanması, g) yabancı sermaye yatırımlarının önünün açılması, h) devlet desteklerinin azaltılarak, kamu kaynaklarının sosyal hizmetlere, eğitime ve altyapı yatırımlarına tahsisi, i) servetten ziyade gelir ve harcamaları vergilendirme öneriliyordu. Böyle hareket edilirse stagflasyondan çıkılacaktı. Öyle de oldu. Bizde de 24 Ocak 1980 kararlarının teorik dayanağı buydu. Nitekim, 1980-1990 arası Türk ekonomisi için “kazanç yılları” olarak kayda geçmiştir. 1990-2000 arası ise “kayıp yıllar” olarak adlandırılır. Son 24 yıl ise sonu “Happy End” olmayan karışık bir dönemdir.