Depreme hazırlık
Her hafta bir kez, biraz merak biraz da alışveriş için çeşitli süpermarketlere uğrarım. Bazı süpermarketlerde gezinmek rahatken, çoğunun gitgide daha fazla sıkış tıkış hale geldiğini...
Her hafta bir kez, biraz merak biraz da alışveriş için çeşitli süpermarketlere uğrarım. Bazı süpermarketlerde gezinmek rahatken, çoğunun gitgide daha fazla sıkış tıkış hale geldiğini gözlemliyorum. Süpermarket firmaları, ilave ürün teşhir edip cirolarını artırmak için, müşteri gezinme koridorlarını daraltıp, raf sırası başlarını, kasanın önünü ve üstünü ve de giriş-çıkış kapısının çevresini mallarla doldurmakla meşguller.
Deprem olmasına gerek yok, mal seçmek için bir raf önünde eğilip kalksanız, tepenize paketler düşüyor. Koridorlar o kadar dar ki; arabalı iki müşteri, aynı koridorda karşı karşıya gelince ya geçerken birbirlerine sürtünüyorlar ya da birinin geri gitmesi icap ediyor. Sıkı bir deprem, yangın veya müşteriyi telaşa verecek herhangi bir olay olsa, ahali dışarı çıkmak için birbirini ezecek. Bu marketlerin, itfaiye nizamnamesine göre bir yerleşim planı vardır herhalde. Mağaza müdürleri, daha fazla prim alacağım diye aklına göre bu plana aykırı yerleştirme yapamaz. Demek ki; emir “sosyal sorumluluk projeleri” geliştirmekle meşgul üst yönetimden geliyor.
SİNEMA, TİYATRO VE KONSER SALONLARI
Kendini toplumun genelinden üstün görenlerin gittiği tiyatro veya konser salonlarında koltuk sırasının iki başına mutlaka birer açılır-kapanır iskemle konur. Bu da yetmez arka sıralar boş kalsa bile, ön merdivenleri seyirciler doldurur. Sinema salonlarında ise böyle bir kural çiğneme yoktur. Tiyatro ve konser salonlarını çizen mimarlar, herhalde itfaiye nizamnamesine uygun tasarım yapmıştır. Peki, kim sorumludur bu kaçış yolu tıkayan iskemlelerden. Okumuş yazmış yöneticiler tabii. O ilave iskemlelere veya merdivenlere oturanlar ilerici hanım ve beyler de söz deprem hazırlığından açılınca aralarında şöyle konuşuyordur herhalde: “Efendim cehaletle mücadele çok zor!!! Biz (sen, ben hariç) göçmen bir milletiz, kentli olamadık bir türlü. Hep söylerim azizim; Her şeyin başı eğitim.”
BURAYA PARK ETMEYİ AKLINIZDAN BİLE GEÇİRMEYİN
Minibüs yolcularının en dayanılmaz arzusu, yürüme mesafelerini asgariye indirecek bir noktada araçtan inmek ise, araba sahiplerinin tek emeli de hedefe en yakın noktada ve tercihan bedava “park yeri” bulmaktır. Dünyanın her yerinde “yol kıt-araç bol” dur. Dolayısıyla trafiği hızlandırmanın tek çaresi, yol arzını artırmak için park yasağı uygulamaktır. Devletin (belediye veya polis diye okuyun) kimseye park yeri bulma mecburiyeti yoktur. Genel olarak halk, trafik kurallarına uymak ister. Ama her toplumda yasakları “yok hükmünde sayan” şımarık veya maganda bir yüzde 5 vardır. Bunlar kurala uymayınca toplum da zıvanadan çıkar. Depreme hazır olmak, bizim canımızı kurtarmak için bize ulaşması gereken itfaiye, ambulans ve afetle savaş araçlarının geçeceği yolları “depremden önce açık tutmak” demektir.