Vergi salmak devlete mahsustur
Nobel ödüllü iktisatçı Friedman (1912-2006) “Enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgudur, para miktarı, üretimden fazla artarsa enflasyon oluşur” der.
Nobel ödüllü iktisatçı Friedman (1912-2006) “Enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgudur, para miktarı, üretimden fazla artarsa enflasyon oluşur” der. Bu nedenle enflasyonla mücadele denince akla, önce merkez bankası gelir. Çünkü para miktarını kontrol eden kurum merkez bankasıdır. Friedman’ın adeta nas haline gelmiş yukarıdaki sözleri doğrudur. Ama doğruların tamamı değildir. Eğer söylem böyle anlaşılırsa, mesela hükümetimizin sebep olduğu ‘yolsuzluklarının, savurganlıklarının, eş-dost kayırmanın, EYT’i yasalaştırmanın, Suriye’nin iç işlerine karışmanın veya ekonominin diğer aktörlerinin mesela işçi sendikalarının, kartellerin veya güçlü şirketlerin tekelci tutumlarının enflasyona bir katkısı yoktur’ gibi yanlış bir sonuç çıkar. Hakeza Koronavirüs salgını ve Ukrayna savaşı yüzünden ortaya çıkan tedarik zinciri kopmalarının, enflasyonun oluşmasına yaptığı etki de gözden kaçmış olur. Sebebi ne olursa olsun enflasyonla mücadelenin değişmez kuralı, yine de piyasadaki para miktarının üretimden daha hızlı artmasına izin vermemektir. Bu bakımdan enflasyonla mücadele takımının kaptanı her zaman ve her yerde merkez bankası başkanıdır. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek sanki bu görevi devralmış gibi duruyor.
ENFLASYON KANUNSUZ VERGİDİR
“Enflasyon, kanunsuz vergidir” (Inflation is taxation without legislation) Milton Friedman’ın bir diğer ünlü sözüdür. Demokrasilerde milletin rızası alınmadan yani milletin vekillerinden oluşan meclisinin onayından geçmeden hükümetler halka vergi (maliyeci tabiriyle) salamaz. Ancak hükümetler açık bütçeyle yola çıkıp, borçlanmanın bir kısmını merkez bankasına hazine tahvili satarak veya sıcak döviz çekerek yani günün sonunda merkez bankasını para basma zorunda bırakarak (enflasyon yaratarak diye okuyun) harcamalarını finanse edebilir. Enflasyon, halkın gelirlerini ve (eğer faiz enflasyondan düşükse) halkın parasal tasarruflarının satın alma gücünü düşürür. Halkın “azalan” servet ve/veya geliri, hükümetin “artan” geliri, yani vergi demektir. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye’de merkezi hükümet ve yerel yönetimler tarafından toplanan her tür vergi, harç ve SGK primi toplamının milli gelire oranının %20.8 olduğunu, buna karşılık OECD ülkelerde bu oranın ortalama %34 ve AB ülkelerinde ise %41.2 olduğunu söyledi. Pek tabii aldıkları “enflasyon vergisini” buna dahil etmedi. Sayın Şimşek’in verdiği oranlar son döneme ait. İstatistikler önceki yıllarda Türkiye’deki “Vergi/GSYH” oranının %24 olduğunu gösteriyor. Aslında bu metrik yanlıştır. Doğru metrik “Kamu Harcamaları/GSYH” oranıdır. 2023’te bütçe, milli gelire oranla %6 açık verdi. Olaya bu açıdan bakılırsa Türkiye’de “Vergi/GSYH” oranının %27 dolayında olduğu söylenebilir. Bu oran da OECD ortalamasına göre düşüktür. Ama emsal ülkelere göre normaldir. Hal böyle olmakla birlikte enflasyonla mücadelenin başarıya ulaşması ve kalıcı olması için “daha fazla vergi” toplanmalıdır.