Çirkeflik bütün malzemeniz
Eskilerin deyimi ile “cemaziyelevvellerini” bilirim. Evliya Çelebi, “Bir utanmaz yüz ile bir tükenmez söz” olarak tanımlar bu zihniyeti. Alışığım tarzlarına da, tavırlarına da, saldırılarına...
Eskilerin deyimi ile “cemaziyelevvellerini” bilirim. Evliya Çelebi, “Bir utanmaz yüz ile bir tükenmez söz” olarak tanımlar bu zihniyeti. Alışığım tarzlarına da, tavırlarına da, saldırılarına da… Durur durur, hep aynı şekilde vururlar!
On parmaklarında on kara, sağa sola bulaştırmak için ortalıkta dola- şır dururlar. Dün öyleydi, bugün de aynı; korkarım böyle giderse yarın da farklı olmayacak. Heybelerinin bir gözünde “laiklik” kelimesi, diğer gözünde de “şeriatçı” suçlaması vardır. Zaman zaman çıkarıp kullanırlar. Aslında onların da ne olduğunu, ne ifade ettiğini çok fazla bilmezler. Sadece kendi yükledikleri anlamlar çerçevesinde kullanır, kullanır, kullanırlar…
Tıpkı bugünlerde “Cuma düzenlemesinde” tekrarlamaya başladıkları gibi! Neredeyse 20 sene önceydi. 1997’de Türkiye 28 Şubat’a doğru yol alıyordu. “Post moderndarbe” dedikleri demokrasi dışı adımlar atılıyordu bu ülkede. Bunlar da askerin karşısına geçip selam duruyorlardı. Pek çok kişinin “tam siper” yapıp, taarruzun geçmesini beklediği o günlerde “bir şeyler yapalım” dedik. Akşam Gazetesi olarak demokrasiden yana koyduğumuz tavrı haykırmak istedik. “Tek sevdamız Türkiye” sloganıyla yola çıkıp, okuyucularımızı “Aydınlık Türkiye için el ele” vermek amacıyla 18 Şubat 1997’de Ankara’nın Kızılay Meydanı’na davet ettik. Demokrasi ve aydınlık Türkiye isteyenler toplandı orada. Güvercinler uçurduk, THK’nın uçaklarından Kızılay’daki kalabalığın üzerine gökten karanfi ller attırdık, “Türkiyem” şarkısını çaldık, konuşmalar yaptık. Yazar, sanatçı ve siyasetçilerden oluşan bütün konuşmacıların ortak vurgusu “Demokratik Türkiye için el ele verelim” oldu.
Dün, ertesi gün yayınlanan gazeteleri çıkartıp baktım…
Mesela, Cumhuriyet Gazetesi’nin başlığı, “Şeriatçı mitingde fi yasko” idi! Altında da bizim “aydın düşmanlığı” yapıp, “şeriatçı sloganlar attığımız” yazıyordu!
Belli ki darbe savunucuları “aydın” yapılmış, bizim gibi demokrasiden yana tavır koyanlara da “öcü” olarak sundukları “şeriatçı” sıfatı uygun görülmüştü.
Yetmiyor, her türlü yasa dışı sol eyleme destek vermesiyle tanınan Cumhuriyet, bizi adli makamlara şikayet ediyordu:
“Toplu gösteri ve yürüyüşlere kapatılan Kızılay’da miting yaptılar.” Yine yetmiyor, bitmiyor, haberde ortaya koyduğumuz tavrın “basın geleneklerine aykırı olduğu” yazıyordu. Asıl komedi, ardından geliyordu…
Haberde, “Şeriatçı mitinge” katılanlar sıralanmıştı: “Memduh Bayraktaroğlu, Cenk Koray, Can Aksın, Yalçın Pekşen, Aykut Işıklar, şarkıcı Neco ve Emin Pazarcı.” Memduh Bayraktaroğlu şeriatçı! Rahmetli sanatçı, şovmen Cenk Koray da öyle! Sosyal demokrat Can Aksın da aynı listede! Yalçın Pekşen, Akşam’a gelmeden önce Cumhuriyet Gazetesi’nde yazıyordu. Ama listede o da var! Magazin yazarı Aykut Işıklar da “şeriatçılar” arasında! Ve şarkıcı Neco. O da “şeriatçı”, O da şeriat istiyor! Üstelik, habere meydandan öyle bir fotoğraf koymuş- lar ki, o karede yer alanların birkaç tanesi “Bozkurt İşareti” yapıyor. Onlar da Şeriatçı-Bozkurt! İşte bunlar böyle! Biz “demokrasi” diyoruz, onlar “Şeriatçı” diye saldırıyorlar. “Şeriatçı”, çünkü o dönemin en çok kullanı- lan, en etkili, en ağır suçlaması! Hiç unutmuyorum, o gün bu gazeteyi gösterip “Şu hale bakın” dediğimde, yanımdakilerden aynen şu cevabı almıştım: -Dur, şükret… Aman ha… Ya “homoseksüel” deselerdi? Olur mu olur. Çünkü çirkefl iğin sınırı yok!