Nankörlüğün zirvesi
açakçıların arkasındasın, destekliyorsun, meşru göstermeye çalışıyorsun… Terörü kutsallaştırıp, teröriste övgüler düzüyorsun… Güvenlik güçlerini...
açakçıların arkasındasın, destekliyorsun, meşru göstermeye çalışıyorsun… Terörü kutsallaştırıp, teröriste övgüler düzüyorsun… Güvenlik güçlerini “düşman” olarak gördüğün için yardımcı olmuyorsun… Güvenliği sağlamakla görevli asker ve polise en basitinden taş atıyorsun…
Sonra da…
“Güvenlik zafiyeti var” diye ortalığı ayağa kaldırıyorsun. Yetmiyor, bir de yalan yanlış bilgilerle Türkiye’yi yabancılara jurnalliyorsun. Güvenlik güçlerini suçlarken kin ve nefret saçıyorsun.
Oysa, zafiyet doğurmaya çalışan en büyük odaklardan biri de sensin!
Suruç’taki saldırı bir canavarlıktır. Olayın olağan şüphelisi olan DAEŞ de insanlık dışı eylemlere imza atan bir terör örgütüdür.
Bu konuda kimsenin bir itirazı yok. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de herkesten önce bu yapıyı “terörist” ilan eden bir ülke.
Dikkat edin…
Suruç’ta toplanan ve Kobani’ye gitmeden önce basın açıklaması yapmaya hazırlanırken saldırıya uğrayan gruba herhangi bir engel de çıkarılmadı.
Peki, güvenlik güçleri onlara “bir dakika” deseydi… “Sizin güvenliğiniz açısından kapsamlı bir arama yapmak istiyoruz” diye araya girseydi…
Ne olurdu acaba?
Hiç şüphe yok ki, ortalık savaş alanına dönerdi. Çünkü daha önceki tecrübelerle sabit, hep böyle oldu. Taşlar, sopalar havada uçuştu.
Bunları yapanlar ise, bugün devleti suçluyorlar:
-Olayın sorumlusu DAEŞ ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti’dir.
İnsaf, el insaf!
Kobani’den kaçışları biliyoruz. İnsanlar canlarını kurtarmak için kendilerini Türkiye’ye attılar. Bırakın kimliği, çoğunun üzerinde elbise bile yoktu. Yavrusunu kapan can havliyle kendisini bizim sınırımızda buldu.
Türkiye, “Durun bakalım, siz kimsiniz?” diyemezdi, demedi de. Bunu yapsaydı olacaklar belliydi. Hep birlikte bağırmaya başlayacaklardı:
-Kürt kıyımına destek oluyorsunuz.