İstanbul’da Deniz Sefası
Şöyle bir haber başlığı okusanız: "Deniz Hamamı Yine Bağlarını Koparıp Kaçtı..." Gözünüzün önüne ne gelir? Mesela: 'Deniz Hamamı' adlı bir beygir varmış, ipini koparıp...
Şöyle bir haber başlığı okusanız: "Deniz Hamamı Yine Bağlarını Koparıp Kaçtı..." Gözünüzün önüne ne gelir? Mesela: 'Deniz Hamamı' adlı bir beygir varmış, ipini koparıp kaçmış. Yok, öyle değil. Anlatayım.
İstanbullular eskiden denize plajdan girmezdi. Kazıklar üzerine kurulmuş, çevresi tahta ve kumaşla kapatılmış, ortası boş yapılar vardı. Bunlara 'deniz hamamı' denirdi. Deniz hamamları 'karışık' olmazdı; ya kadınlara özeldi, ya da erkeklere.
Boğaz ve Marmara hattında çok sayıda deniz hamamı vardı. Galata Köprüsü'nün yakınındaki hamam ise dubalar üzerine kurulmuştu. Lodos şiddetli esti mi, hamam ipini koparır, Haliç içlerine doğru yüzer giderdi. Hem de müşterilerle birlikte! İşte bu olay gazetelerde yukarıdaki başlıkla yer alırdı.
Gazeteci Hikmet Feridun Es'in anlattığına göre, bilhassa kadınlara mahsus deniz hamamlarının çevresinde sandalıyla turlayan bir polis olurdu. Bu bir nevi ahlak zabitiydi. Denize giren hanımları iştahlı gözlerden korurdu.
Henüz yaz gelmemişken, bu deniz hamamı muhabbeti nereden çıktı? Şöyle... Suna ve İnan Kıraç Vakfı tarafından kurulan İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 10'uncu yaşını İstanbul'da Deniz Sefası sergisiyle kutluyor.
Salı akşamı, küratörlüğünü tarihçi Prof. Zafer Toprak'ın yaptığı serginin açılışındaydım. İstanbul'un 1870'lerde başlayan boş vakitte denize girme ve güneşlenme kültürü, filmlerle, gazete-dergi kupürleriyle ve çeşitli objelerle pek hoş anlatılmış. Serginin ana gövdesi, enstitünün kardeş kuruluşu, iki adım ötedeki Pera Müzesi'nde (İstiklal Caddesi'ndeki Odakule'nin altından geçin, hemen solda.) 26 Ağustos'a kadar açık kalacak sergiyi oradan gezmeye başlayın.
Enstitüde ise içinde plaj sahnesi bulunan eski Türk filmlerinden yapılmış bir seçki göster...