Çağımızda otoriterliğin çıkmazı
İnsanın otoriter baskılardan özgürleşmesi uzun ve sancılı bir süreçtir: Yüzyıllar boyunca, önce aile, sonra aşiret, sonra din-tarım imparatorlukları biçiminde süren, inançlarla da desteklenen...
İnsanın otoriter baskılardan özgürleşmesi uzun ve sancılı bir süreçtir:
Yüzyıllar boyunca, önce aile, sonra aşiret, sonra din-tarım imparatorlukları biçiminde süren, inançlarla da desteklenen, otoriter toprak ağası-köle köylü ilişkisi, adeta toplumların genlerine işlemiştir...
Bu ilişki ancak teknolojinin gelişmesi ile sarsılmış ve ilk adım Endüstri Devrimi ile atılmıştır.
Köle köylüler topraktan ve ağalardan kopmuş, fabrikalarda ücretle çalışan işçiler haline gelmişlerdir.
Sanayi Devrimi’nin gelişmesi sonunda, din/ mezhep ve ırk/milliyet kimliklerinin üzerine bir de “Sınıf Bilinci” eklenmiş, iki Dünya Harbi, Soğuk Savaş ve Radikal Siyasal Dincilerin körüklediği “Uygarlıklar Çatışması” bir yandan bireyleri özgürleştirirken, öte yandan insanlar arası farklılıkları iyice pekiştirmiştir.
Bu sırada “Bilişim Devrimi” devreye girmiş, insanın özgürleşmesinin ikinci adımı da atılmıştır.
Ama bu adım da, özgürleşmeyi güçlendirirken kimlik farklılıklarının derinleşmesine de yol açmıştır.
***
İnsanlık elbette, kimlikleri farklılaştırıp birbirini öldürerek kendisini yok edecek bu eğilimlere karşı savunmalar da geliştirmiştir:
Otoriterliğe karşı “Demokrasi”, “Temel Hak ve Özgürlükler”, “Din, dil, ırk farkı gözetmeksizin herkesin eşit olduğu” gibi kavramlar ve uygulamalar böyledir.
Fakat yukarıda da belirttiğim gibi, binlerce yıl süren din-tarım toplumlarının adeta genlerine işlemiş olan otoriterlik-kölelik ilişkisi hâlâ direnmektedir.
Kaba kuvvete tapan, kadını ikinci sınıf vatandaş gören, bunların kaynağındaki kör inançları ve cehaleti yücelten feodal “otoriterlik”, gerek bireyler ekseninde aile düzeyinde, gerekse yöneticiler ekseninde örgüt ve toplum düzeyinde, kimi zaman egemen de olmaktadır.
Hayatı eşlerine ve çocuklarına zehir eden “otoriter babalar”, müessese kimliğini, çalışanların kişiliklerini ezerek empoze eden “otoriter yöneticiler” ve halkın duygularını okşayarak onları aldatan, vatandaşlarını baskı altına alan “otoriter politikacılar”, işte bu çağ gerisi otoriterlik eğilimlerini temsil ederler.
***
Otoriter kişiler ve yöneticiler, otoriterlikten dolayı ilişkileri bozulmaya, çevreleri boşalmaya, sevgi, saygı ve destek kaybetmeye başladıklarında, bunu telafi etmek için yine otoriterliğe başvurarak, baskılarını artırmaya, kontrollerini sıkılaştırmaya çalışırlar.
Oysa yalnızlaştıkça, güç ve destek kaybettikçe, çözümü “otoriterliğin” dozunu artırmakta arayanlar, sorunları zaten otoriterlikten kaynaklandığı için, problemlerini daha da şiddetlendirirler.
***