İnanç, umut ve hapis
Hangi duygu daha güçlüdür? Sevgi mi, nefret mi... İnanç mı, kuşku mu... Umut mu, korku mu... İnsanın tutum ve davranışları bu duygulardan hangileri ile biçimlenir? *** Bu soruların...
Hangi duygu daha güçlüdür?
Sevgi mi, nefret mi...
İnanç mı, kuşku mu...
Umut mu, korku mu...
İnsanın tutum ve davranışları bu duygulardan hangileri ile biçimlenir?
***
Bu soruların yanıtlarını vermek kolay değil elbette...
Ama yurtdışından hapse girmek için gelenlerin bu davranışını:
Nefret değil, sevgi...
Kuşku değil, inanç...
Korku değil, umut...
Biçimlendirmiş; bunu biliyoruz.
Nereden mi biliyoruz?
Kendileri söylüyor da ondan!
***
Birinci Silivri Trajedisi sırasında hapis yatan subaylar bunun “vatan sevgisinden” kaynaklandığını açıkça ve defalarca belirtmişlerdi.
İkinci Silivri Trajedisi sırasında hapis yatmaya gelenlerin ifadeleri de kamuoyuna yansıdı:
Bakın hapse girmek için ülkeye gelenlerden Meral Camcı ne diyor:
Dönüşüm elbette yürekten ve iradi karardır. Benim açımdan olmazsa olmaz bir karardır. Tıpkı attığım imza, okuduğum basın açıklaması kadar olmazsa olmaz. Barış içinde, eşit, farklı ve birlikte yaşanabilecek, amasız ve fakatsız bir demokratik ülkeye olan inancım kadar da nettir.
Her şeye rağmen bu memleketten umudu kesmedim...
Yukarıdaki satırlarda, ülkeye, ülkesinin insanlarına, demokrasiye, temel insan hak ve özgürlüklerine karşı duyulan inanç ve umut vurgulanıyor.
***
Akın Atalay da ülkeye neden döndüğüne ilişkin duygularını şu sözlerle ifade etmiş:
- Türkiye’nin demokratik, laik bir Cumhuriyet, insan haklarına dayalı sosyal bir hukukdevleti olması için yılmadan mücadele eden insanlarına ve ülkemin güzel geleceğineolan umudumu ve inancımı eylemli olarak da göstermek.
Bu satırlarda açıkça ifade edilen duygular, ülkeye, demokrasiye, laik Cumhuriyete, insan haklarına, sosyal hukuk devletine, ülkesinin insanlarına ve geleceğe ilişkin umut ve inanç olarak öne çıkıyor.
***
Yurtdışından hapse girmek için gelenlerin bu davranışlarının arkasındaki tutumlarını, duygu ve düşünceleri anlamaya ve anlatmaya çalıştığım yazıların sonuncusunu bir özet ile bitirebilirim sanıyorum:
Bu insanlar, kendilerine saygı duyduklarından, suçsuz ve haklı olduklarınainandıklarından, birlikte oldukları insanlara ve ait oldukları kimliklere, gruplara,ilkelere, amaçlara bağlılıklarından dolayı ve bu ülkeden, bu toplumdan, demokrasi, insan hakları ve hukuk adına umutlarını kesmedikleri için hapse girmeye geldiklerini ifade ediyorlar...
Bu duygu ve düşüncelerine katılırız ya da katılmayız; ama kabul etmemiz gerekir ki, söyledikleriyle yaptıkları birbirini tutuyor!
Hele bir de İkinci Silivri Trajedisine konu olanların daha çok, yazar, çizer, akademisyen nitelikli olduklarını anımsarsanız, onları hapiste tutarak yargılamanın, tarih ve vicdanlar önündeki büyük sorumluluğu daha da belirgin olarak ortaya çıkar!