‘Maskara’ ve ‘maskaralık’ üzerine (1)
Önce, yeni Türkiye’yi tüm dünyaya onaylatan 24 Temmuz Lozan Bayramı herkese kutlu olsun! Türkiye, yakın tarih konusunda da, genelde olduğu gibi, koyu bir bilgisizlikiçinde; özellikle gençler, siyasal ve...
Önce, yeni Türkiye’yi tüm dünyaya onaylatan 24 Temmuz Lozan Bayramı herkese kutlu olsun!
Türkiye, yakın tarih konusunda da, genelde olduğu gibi, koyu bir bilgisizlikiçinde; özellikle gençler, siyasal ve kültürel geçmişimizi hiç bilmiyor.
Ama maşallah herkes siyaset profesörü: Sosyal medyada her konuda herkes her an ahkâm kesiyor.
Ben Twitter’ı (ve onu bağladığım Facebook’u da) bir okul gibi kullanmayaçalışıyorum...
Küfür ve hakaret etmeyenlerle diyalog kurarak büyük bir sabırla, elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
Bu bilgisizliğin en son örneğini, 15 Temmuz Darbe Girişimi konusunda, bugirişime “Maskaralık”, bunu yapanlara da “Maskaralar” dediğim sırada gördüm:
Ne dediğimi anlamayanlar hemen üstüme geldiler, “Sen buna nasıl maskaralık dersin” diye.
Oysa, Türkiye’deki başarısız askeri darbeler tarihine önemli bir “gönderme”yapıyordum:
“Maskara” sözcüğü darbecilikten dolayı asılan Albay Talat Aydemir için darbeyi önleyen İsmet Paşa tarafından kullanılmıştı.
***
Askeri darbelerin en kötü tarafı, Hukuk Devleti’ni rafa kaldırmaları, can ve mal güvenliğini hiçe saymaları, toptancı davranmaları, “kurunun yanında yaşı da yakmaları” ve toplumda derin yaralara yol açmalarıdır.
Türkiye’ye çağ atlatan 1961 Anayasası’nı yaptırtan 27 Mayısçılar da, Menderes,Zorlu ve Polatkan’ın idamlarıyla ülkenin siyasetinde bugün bile varlığını sürdüren bir kutuplaşmanın şiddetlenmesine neden olmuşlardır.
Askeri darbelerin bir başka tehlikesi de, ordu içinde bölünmelere ve artçı darbelere yol açmasıdır.
Yine 27 Mayıs 1960 darbesi, kendisinden sonra gelen pek çok darbe girişimini ve darbeyi tetiklemiştir:
Bu, o kadar olumsuz bir sonuçtur ki, 1961 Anayasası’nın getirdiği “demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin” pek çok kurumu, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleri ile yok edilmiş, ülke bugün, iktidarın elinde, 70 yıllık demokrasi birikiminin bile gerisine düşürülmüştür.
***
İsmet Paşa, yukarıda belirttiğim her iki sakıncayı da çok iyi bildiği için bütün gücüyle idamları engellemeye çalışmış ve Milli Birlik Komitesi’ni de, bir an önce seçim yapıp iktidarı sivillere terk etmeye teşvik etmişti.
Zaman içinde, İsmet İnönü’nün korktuğu, yukarıda belirttiğim her iki sakıncada ortaya çıkmıştır:
İdamlar, bugüne kadar bile süren bir kin ve intikam duygusunu güçlendirmiştir.
Darbeden kısa bir süre sonra da Milli Birlik Komitesi kendi içinde bölünmüş; sanki bu bölünme yetmiyormuş gibi ordu içinde de cuntalar oluşmuştur.
Milli Birlik Komitesi, kendi içindeki bölünmeyi, uzun vadeli ve otoriter eğilimli bir program hedefleyen Türkeş ve arkadaşlarını (14’ler) yurtdışı görevlere yollayarak önlemiştir.