Seküler hilafet (2)
Cumhuriyet yazarı Emre Kongar bu hafta 'Seküler hilafet (2)' başlıklı yazısını kaleme aldı.
Prof. Dr. Naciye Selin Şenocak’ın 2015 yılında yaptığı “Seküler Hilafet” açıklaması, iktidarın Riyad’daki “Süper Kupa” futbol skandalını ve Atatürkçü tepkileri dengelemek için yaptırdığı Gazze mitinginde Hilafet istekleri gündeme gelince yeniden tartışmaya açıldı.
İçlerinde benim de olduğum pek çok kişi “Seküler Hilafet” kavramını “yaşayan ölü” gibi, zıt niteliklere sahip “Oksimoron” bir tanım olduğunu söyleyerek eleştirdi.
Kendisine haksızlık etmemek için, bu eleştirilere karşı Şenocak’ın yaptığı savunmayı bu yazıdan önce, dün yayımladım.
Bugün, 2015 yılındaki ilk konuşmasını aktararak “Seküler Hilafet” kavramını irdelemeye başlayacağım.
***
Şenocak 2015 konuşmasında şöyle demiş:
“Özellikle altını çizmek istediğim husus, hilafet konusunda, yani hilafetin yeniden gündeme gelmesi gerektiği.
Ve Türkiye’nin liderliğinde bunun yapılması gerekiyor.
Şöyle ki İttihadı İslam Teşkilatı çerçevesinde Müslüman ülkelerin bir araya geldiği, seküler bir şekilde; yani bahsettiğim dini bir yapılanma değil, dini bir hilafet değil, seküler bir hilafet.
Nedir bu? Müslüman ülkelerinin siyasi işbirliği içerisinde kendilerine karşı yönetilen tehditlerde olsun, gerek onların haklarının korunması olsun, algı problemi olsun, içerideki çarpık yapılaşmayı yeniden düzene sokabilecek bir teşkilat lazım.
Bunun da başını Türkiye çekebilir. Çünkü hilafet kurumu halen bizde mevcut. Büyük Millet Meclisi’nde mevcut.
Hilafet kurumu şöyle olabilir: