Şerif Mardin 1
Şerif Mardin’in ardından yapılan abuk sabuk değerlendirmelere baktıkçabir yandan kızıyorum, bir yandan da üzülüyorum: Siyasette “otoriter bir cehaletin egemenliği” bütün...
Şerif Mardin’in ardından yapılan abuk sabuk değerlendirmelere baktıkçabir yandan kızıyorum, bir yandan da üzülüyorum:
Siyasette “otoriter bir cehaletin egemenliği” bütün toplumu iyice pençesine almış...
Her konuda olduğu gibi medyada da, bilim insanları bile değerlendirilirken “cahil cesareti” hâkim.
Elbette sorun sadece “cahil cesareti” de değil:
“Otoriter bir cehaletin egemenliği” ile ortadan şakkadanak iki karşıt cepheye bölünmüş olan toplumda, bütünüyle “tetikçilerin” ve “mahalle kabadayısı rolündeki militanların” yerleştikleri köşelerde ne bilime, ne bilgiye, ne gerçeklere, ne de insan haysiyetine saygı kalmış...
Sanıyorum, “otoriter bir cehalet egemenliğinin” yol açtığı bu “bölünme” ve “cahil cesareti”, aklı başında olanları da etkiliyor ve “karşı cephenin cehaleti” “her mahalledeki aklı başında insanların” seviyesini de düşürüyor.
İnsanları, hainlikle damgalama, işten atma ve hapsetme tehdidiyle sadece, siyasal, toplumsal, fikirsel ve bilimsel alanların değil, sanat/edebiyat dahil, tüm yaşam alanlarımızın üzerine çöken bu “otoriter cehalet”, yalnızca kanaat önderi niteliğindeki köşe yazarlarını değil, en güvenilir, en seçkin kültür ve eğitim sahibi olanları da egemenliğine almış:
Örneğin bir toplumu ayakta tutan temel değerlere sahip olmaları gereken, o toplumun en seçkin kültürünü temsil etmeleri beklenen Yüksek Yargı Mensuplarının bile son günlerdeki açıklamaları, iflah olmaz romantik bir iyimser olan beni bile “Acaba adalete ve bu topluma olan inancımda yanılıyor muyum” diye kuşkuya sevk ediyor!