Yeni seçim yasası sandığı da anlamsız kılıyor
Türkiye’de Demokratik rejim, ilk büyük yarayı, 12 Eylül 2010 Halkoylaması’nda, yargıyı siyasetin emrine vererek aldı. Bu Halkoylaması, Erdoğan/AKP iktidarı, şimdi FETÖ denilen Gülen Cemaati ve bugün...
Türkiye’de Demokratik rejim, ilk büyük yarayı, 12 Eylül 2010 Halkoylaması’nda, yargıyı siyasetin emrine vererek aldı.
Bu Halkoylaması, Erdoğan/AKP iktidarı, şimdi FETÖ denilen Gülen Cemaati ve bugün artık hepsi birer demokrasi savunucusu kesilmiş olan “Yetmez ama ‘Evet’çi” liberal solcular tarafından desteklendi.
Aslında Demokratik bir rejimde, rejimin koruyuculuğu görevini yüklenmiş olan yüksek yargı, siyasal etkilerden korunmuş ve tümüyle bağımsız olmalıydı.
Bu nedenle o halkoylaması, sadece oylamaya sunulan önerilerin hazırlanışı ve farklı maddelerin bir torba biçiminde aynı anda oya sunulması bakımından, biçim açısından değil, aynı zamanda felsefi, siyasal ve ideolojik açıdan da, demokrasinin en temel özelliğini yok ettiği için, meşru değildi.
Demokrasi, ikinci büyük yarayı, Belediye Meclisi Üyelerinin bile seçime girmek için kamu görevlerinden istifa etmeleri gerekirken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Başbakanlık görevinden ayrılmadan, tüm yetki ve olanaklarıyla, 2014 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimine katılmasıyla aldı. (Bu karar sırasında Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Sadi Güven’di.)
Demokrasi üçüncü büyük yarayı, 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında çoğunluğu yitiren Erdoğan/AKP yönetiminin iktidarı bırakmaması ve ülkeyi 1 Kasım’da tekrar seçime götürmesiyle aldı.
Demokrasinin aldığı dördüncü büyük yara, çift darbeyle gerçekleştirildi: 15 Temmuz 2016’daki FETÖ askeri darbe kalkışması ve 20 Temmuz’daki Erdoğan/AKP iktidarının Olağanüstü Hal sivil darbesi.
Beşinci ve son darbe o...