Çakma solun çakma lideri
Fransa'da olup bitenler bizi hem hiç ilgilendirmez, hem de çok ilgilendirir.Başbakan Manuel Valls istifa etti, başkanlık seçimine adaylığını koyuyor (yerine Bernard Cazeneuve diye bir adam geldi, bundan bize ne?) Sağda da, bizde...
Fransa'da olup bitenler bizi hem hiç ilgilendirmez, hem de çok ilgilendirir.
Başbakan Manuel Valls istifa etti, başkanlık seçimine adaylığını koyuyor (yerine Bernard Cazeneuve diye bir adam geldi, bundan bize ne?) Sağda da, bizde kimilerinin "Sarkoski" dediği Sarkozy yaya kaldı, sağın adayı François Fillon oldu (eee?) "Le Pen Hanım" da kendince iddialı ama kazanamayacak. Çok çok büyük bir ihtimalle önümüzdeki nisan sonunda (ya da mayıs başında) Fransa'nın yeni başkanı Fillon.
Fransa'nın o gıcık Türkiye politikası da değişmeyecek (bu Fillon denilen adam hem Putin'e, hem Trump'a, hem Cinping'e, hem Erdoğan'a karşıymış!) Fakat bu hikâye bizi neden çok ilgilendirir o zaman?
François Hollande'ın sergilediği korkunç fiyasko ve büyük hayal kırıklığı açısından ilgilendirir.
Hollande "solun" lideriydi. Krize girmiş Fransa'da, eski başkan Sarkozy'ye tepki olarak seçimi büyük havalarla ve yarattığı büyük beklenti dalgasıyla kazandı. (İkisinin televizyon ekranında "Amerikan usulü" kapıştıkları gün oradaydım, Hollande adeta bir "Kılıçdaroğlu sakinliği" sergiliyordu...
Kazanacağı belli olmuştu...) Şimdi yeniden adaylığını koymuyor, çünkü koyamıyor, çünkü yüzü yok!
Seçimi yüzde 51.9'la kazanmıştı.
Şu anda kamuoyu desteği yüzde 4'tür.
Fransa'yı krizden çıkaramadı. Son yıllarda gidenler bilirler, Fransa sapır sapır dökülüyor.
Fransa köhne ve tatsız. Avrupa'nın hasta adamıdır.
Çünkü kapitalizm yapılacaksa, onu "tatlı su sosyaldemokratları" değil kapitalistler daha iyi yaparlar.
Böylece, "demokrasi, insan hakları, çevrecilik" falan diye ötüp duran solun, bunlarla bir yere varamayacağı da görüldü.
Hollande çuvallayınca, can havliyle Fransız işçi sınıfına ihanet etmeye de kalktı.
Haftada 35 saat olan çalışma süresini eskisi gibi 40 saate, hatta 45 saate bile çıkarmak istedi. Bu sefer işçi sınıfı ayağa kalktı.
Çünkü krizden çıkabilmek için sömürünün daha da artması şarttı!
Sosyaldemokrasinin temel çelişkisi de buradadır: Ne sağcı olabiliyorlar ne de solcu.
Sosyaldemokrat politikalar ancak "sorunsuz" ülkelerde yürütülebiliyor, altmışlı yılların İsveç ve Almanya'sı, seksenli ve doksanlı yılların Fransa'sı gibi. Mitterrand dönemi böyleydi. Kapitalizm krize girince de işte sağ geri dönüyor.