Elinin körü
Hangi toplumbilimciye sorarsanız sorun, size şunu söyleyecektir: Kent, tarım yapılmayan yerdir. Yani, köy ile kent birbirinin zıddıdır. İyi kötü temel bir sosyal bilimler eğitiminden nasibini almamış bazı gazeteciler...
Hangi toplumbilimciye sorarsanız sorun, size şunu söyleyecektir: Kent, tarım yapılmayan yerdir. Yani, köy ile kent birbirinin zıddıdır.
İyi kötü temel bir sosyal bilimler eğitiminden nasibini almamış bazı gazeteciler, "ah nerede o Arnavutköy'ün çileği, Kanlıca'nın yoğurdu, Yedikule'nin marulu, Langa'nın buz gibi kuyu suyuyla yıkanan hıyarı" diye ağlaşırlar.
Son söyledikleri muhalif basında kendine iş bulmuştur oysa.
Bu tarım ürünlerinin anılan yerlerde artık üretilmemesi, İstanbul'un, ama çarpık ama başıboş, "şehirleşmesinin" kanıtıdır.
Hiçbir New Yorklu yazarın, "ah nerede 1600'lü yılların o çiçeklerle kaplı Manhattan çayırları" diye ağladığı da görülmemiştir.
"Köykent" projesi, bilime de akla da aykırıdır. Bu da ancak lise mezunu bir politikacının zihin ürünü olabilir. Bir yerleşim birimi kentse köy değildir, köyse kent değildir. Oysa liselerimizde sosyoloji dersi vardır. Herhalde mum ışığında şiir yazmaktan ve Sanskritçe çalışmaktan vakit bulup girememişlerdir.
Nitekim bu beyhude çabanın ilk denemesinde köylü fırsatını bulur bulmaz kente kaçıp işçi yazılmıştır. Bu "dahiyane" projeyi "hayata geçirenlere" seçim sandığından sıfır oy çıkmıştır. Yani hayat onlara geçirmiştir.
Benzer bir şekilde "köylüyü köyünde tutmak, büyük şehirlere göçmesini engellemek" amacıyla düşünülen Köy Enstitüleri projesi, "nasyonal sosyalist" bir projedir.