Eylül bizde karadır
Elli altı yıl geçmiş... Ben ilkokuldaydım. Günün birinde İmralı'dan götürülürken naylon torba içinde kemiklerini göreceğim aklımın köşesinden bile geçebilemezdi. Sesi bugün bile...
Elli altı yıl geçmiş... Ben ilkokuldaydım. Günün birinde İmralı'dan götürülürken naylon torba içinde kemiklerini göreceğim aklımın köşesinden bile geçebilemezdi.
Sesi bugün bile kulaklarımda çınlayan Menderes...
Gazeteler haberini birinci sayfalardan ama "bit kadar" verdiler, sayfa dibine tek sütun. Cunta halkın tepkisinden korkuyordu, basın da cuntadan.
Halk tepkisini seçim sandığında gösterecekti, ama dört yıl sonra. Çünkü oylar bölünmüş, seçmen Demokrat Parti'nin "gerçek mirasçısının" kim olduğunu pek anlayamamıştı.
Bu bakımdan, şimdi kim tanır kim hatırlar, Ekrem Alican ve arkadaşları zararlı olmuşlardır...
Böylece, İsmet Paşa'ya gene ve son defa başbakanlık olanağı sağlayan gereksiz bir fetret devri yaşandı.
O zamanlar cep telefonu yoktu, Internet yoktu, Türkiye'de televizyon bile yoktu. Şimdi inanması zor gelir, radyo akşamüstü saat beşte açılır, geceyarısı kapanırdı...
Olsaydı, Menderes de o 26 Mayıs gecesi Erdoğan gibi halkı direnişe çağırır mıydı?
Hiç sanmam. "Mizacına" uygun değildi.
Nitekim Yassıada'da Celal Bayar dimdik durdu, o kırılıp büküldü.
Çünkü ezdiler, zulmettiler, onuruyla oynadılar.
Aslında belki başbakan da olmamalıydı, belki Celal Bayar yürütmenin başında bulunmalıydı, o da tarım bakanı, ticaret bakanı, sanayi bakanı vs.
Bir cumhurbaşkanı nasıl olsa bulunurdu, Fevzi Çakmak ve Kazım Karabekir ölmeselerdi, Fuat Köprülü huysuzlanmasaydı, belki bir Rauf Orbay, bir Ali Fuat Cebesoy...
Eski sisteme göre ille bürokrat olacak ya!
"İsmet modelinin" dışına da çıkamadılar, hep İnönü'nün onlara çizdiği çerçevenin içinde kaldılar.
Ekonomik kalkınmayı zıplattılar, hatta başlattılar bile denebi- lir ama sanıldığı gibi "liberal" değillerdi.
Kambiyo reformunu yapamadılar, kamu iktisadi teşekküllerini devletten sıyıramadılar.
Öyle olunca da, döviz sıkıntısı ve devalüasyonla sistemi tıkadılar.
Memur sıkıntıya girdi ve onları asla affetmedi.
CHP'nin iddia ettiği gibi "karşıdevrimci" falan değil, Atatürkçüler'in "İnönü'ye muhalif B takımıydılar" sadece!
Onları deviren subayların onları öldürecek kadar gaddar olmaları gerekir miydi?
Ölmelerini, onlardan nefret eden hukukçular istediler.
"Ulema" istedi. Üniversite istedi.
İdamlık bir suç mu işlemişlerdi?
Hayır.
Pek pek sürgüne gönderilirler, birkaç yıl sonra geri gelirlerdi... Ama ulema, "siz şimdi onları asmazsanız günün birinde onlar sizi asarlar" diye cuntaya gözdağı verdi.
Peki Deniz Gezmiş ve arkadaşları idamlık bir suç işlemişler miydi? Hayır.
Birkaç sene yatıp çıkarlardı...
Tam tersine, "TBMM'yi çalışmaktan alıkoyanların ve hatta feshedenlerin" idam edilmeleri gerekirdi, ille adam öldürülecekse...
Fakat 15 Temmuz 2016'ya kadar hiçbir darbeci de ne halka ateş etti ne meclise...
Bu ne biçim memlekettir, elini hiçbir kana bulamamış olan asılıyor, asıl asılması gereken yatağında ölüyor, ister evinin yatağında ister mahpus damının ranzasında?