İbrahim Efendi’nin uçkuru
Romancılığı kadar kendinden menkul müzecilik çalışmalarıyla da ünlü üstadımız Orhan Pamuk bir cevher yumurtlamış:"Müzeler küçülmeli ve devletlerden ziyade sıradan bireylerin...
Romancılığı kadar kendinden menkul müzecilik çalışmalarıyla da ünlü üstadımız Orhan Pamuk bir cevher yumurtlamış:
"Müzeler küçülmeli ve devletlerden ziyade sıradan bireylerin hikâyelerini öne çıkarmalı..." demiş.
Bilenler bilirler, son yıllarda Louvre'a ya da Versailles'a giden turistler, bu müzeleri "içeri girmeyi başarabilirlerse" zar zor geziyorlar.
İnanılmaz bir itiş kakış, özellikle de Japon kalabalığı... Doğru dürüst hiçbir şeye bakamadan dayak yemiş gibi çıkıyorsun.
Havaalanında tanıştığım bir Türk, "bu Paris'e onuncu gelişim, daha Louvre'un içini görmek kısmet olmadı" demişti.
Bendeniz çoktan vazgeçtim bu sevdadan...
"İyi ki gençliğimde gezmişim" diyorum, çoğu zaman "piramidin altındaki" dükkânları ya da Versailles'ın bahçesini turlayıp gidiyorum. (Kusura bakmayın, "Versay" da yazamıyorum.) İyi de, nasıl küçülteceksin bunları?
"İhtisas müzeleri" yok değil oralarda, Paris şehri müzesi (Carnavalet), elbise müzesi (Galliera), metro müzesi, tütün müzesi, ünlü yazarların el yazmaları müzesi bile var.
Ama o büyük saraylar?...
Ya bizde?... Bir Topkapı'yı nasıl bölüp dağıtacaksın?
Bu iş, Samsun ve Maltepe paketlerini toplayıp "masumiyet müzesi" açmak kadar kolay değil ki liberal gazeteciler "mahalle dayanışması" gayretiyle övgüler düzsünler...
Hele "bireylerin hikâyeleri"...
Burada birey yoktu ki hikâyesi olsun!
Avrupa'da var, herifçioğlu İmparatoriçe Sissi'nin yatağını yastığını da gösteriyor, İmparator Franz Joseph'in yestehlediği özel memişhaneyi de...
Madame de Montespan'ın dairesini çoğu zaman kapalı tutuyorlar da kraliçe Marie-Antoinette'in yatak odasına ayrı bilet kesiyorlar. (Bunları nasıl dağıtacaksın, birini şehir içinde bir konağa ötekini bir konağa mı taşıyacaksın?) Bizde belli mi Kösem Sultan'ın yatak odası?