İstanbul engellenemez
Benim çocukluğumda İstanbul'un nüfusu 1 milyondu. Gurur kaynağıydı, "ne kadar kalkındık, milyonu aşkın şehrimiz var" diye sevinmemizi istiyorlardı büyüklerimiz.
İstanbul batıda Topkapı'da, kuzeyde Şişli'de biterdi.
Mecidiyeköy bile şehir dışıydı. Levent'e "kurtların indiği" söylenirdi. Bakırköy'ün İncirli "mevkiine" arabası olan az sayıda kişi hafta sonları ayran içmeye giderdi.
"Karşı yaka" ayrı bir dünyaydı, eğlence yerleri, sinemaları farklıydı (Rex, Süreyya, Atlantik)... Pazartesi sabahları sınıfta buluşunca biz "Emek'e, Atlas'a, Yeni Melek'e gittim" diye konuşurken karşı tarafın çocukları da "Rex'e gittim, Atlantik'e gittim" derlerdi, tuhaf tuhaf bakardık.
Köprü möprü yoktu. "Karşıya geçmek" zahmetliydi. Uzun işti.
Köprü yapılınca yeni çıkan "Taksim- Kadıköy otobüsü", "Şişli-Bostancı dolmuşu" gibi kavramlar bize bilim-kurgu gibi gelmişti...