Kutsal duvar
Bu memlekette "gazeteci-yazarlar" olduğu gibi "şarkıcı-yazarlar" da vardır. Bunlardan birisi Berlin'e gitmiş, ünlü Adlon Oteli'nde kalmıştı. Adlon, Berlin'in en fiyakalı ve en pahalı otelidir. Çalışıyor...
Bu memlekette "gazeteci-yazarlar" olduğu gibi "şarkıcı-yazarlar" da vardır. Bunlardan birisi Berlin'e gitmiş, ünlü Adlon Oteli'nde kalmıştı. Adlon, Berlin'in en fiyakalı ve en pahalı otelidir.
Çalışıyor, tıkır tıkır para kazanıyordu, istediği lüks otelde kalması en doğal hakkıydı. Ne ki, çok para harcaması "kendi sol mahallesinde" tepki yaratacağından (Allah korusun, sonra "burjuvalaştı" falan derler!), buna bir kılıf uydurmak gereğini hissetmişti. Tıpkı havuzlu villada oturduğunu da utanarak sakladığı gibi.
Ya da isterseniz, hani bir sinema eleştirmeninin, mahallesinin "ne işin var o gazetede" baskısına karşı gelemediğinden dolayı oradan ayrılmak için bahane aradığı ve bulduğu gibi canım...
(İşte böylece iki düşman daha kazanmıştım!)
Arkadaş yazdı: "Büyük Atatürk'ün ayak izlerini sürmek benim için özel bir tutku olduğundan, onun kaldığı otelde kaldım."
"Otodidakt" olduğu, yani okumayıp kendi kendini yetiştirdiği için, bilmediği bir şey vardı: Adlon, dünya savaşının korkunç bombardımanlarını yıkılmadan atlatmış fakat Almanya'nın teslim olmasını izleyen günlerde bir yangına kurban gitmişti. Yangını birtakım sarhoş Kızılordu askerlerinin mi yoksa "onların eline kalmasın" diye bizzat Almanlar'ın mı çıkardıkları tartışmalıdır.