Babacan ile İmamoğlu arasındaki mesafe!
Zülfü Livaneli “Sevdalım Hayat” konser serisinin ilk gecesi Açıkhava Tiyatrosu’nda bir öykü anlattı bize; “Bir köy varmış, çığ düşeceği korkusuyla yıllarca...
Zülfü Livaneli “Sevdalım Hayat” konser serisinin ilk gecesi Açıkhava Tiyatrosu’nda bir öykü anlattı bize; “Bir köy varmış, çığ düşeceği korkusuyla yıllarca fısıltıyla konuşmuş insanlar. Günün birinde, bir çocuk çığlık çığlığa ağlayarak dünyaya gelmiş. Çığ düşmemiş, korku duvarları yıkılmış, herkes özgür biçimde, dilediğince konuşmaya, ses vermeye başlamış.” Ardından ön sırada oturan Ekrem İmamoğlu’nu işaret ederek “İşte o çocuk bugün aramızda” dedi ve sahneye davet etti. Alkıştan yer gök inledi. Giderek belediye başkanından öte bir tür peygambere dönen İmamoğlu şaşkın, utangaç çıktı sahneye...
***
Döndüm, kalabalığı izlemeye koyuldum. Hemen tümü laiklik kaygısı güden, Cumhuriyetçi, kendini Atatürkçü sayan, muhtemelen fena olmayan gelirli iş sahibi kadınlı erkekli insanlardı. Futbol maçında gibi “Her şey çok güzel olacak” diye tezahürat yapıyorlardı. Fırsat bulanlar belediye başkanının yanına gelip fotoğraf çektirdi, kuyruk oldu dakikalarca. Elbet anlıyordum insanları, yıllarca AKP saltanatı altında ezildikten sonra, ilk kez kazanma duygusuyla tanıştılar. Tadına vardıkları buydu. Ama esas soru gölgeleniyordu böylece: “Kazanılan neydi?”
***
Livaneli, “Şeyh uçmaz, mürit uçurur” sözünü bir an unutmuştu anlaşılan. O da sevincine, inancına yenik düşmüştü. İmamoğlu’na güvenini, desteğini sunarken, yeni başkanın taşıyamayacağı yükü sırtına bindirdiğinin farkında olmaması bundandı sanırım. Üstelik serinin ikinci konserinde, Bodrum’da tekrarlanmış aynı olay. Bir yandan içtenliği sorgulamaya başlarken, öte taraftan “kurtarıcı” bekleyen toplumların hazin sonunu düşündüm. Yeni “kurtarıcı” her şeyi güzel kılacak Ekrem İmamoğlu’ydu demek.
***