Hakikat!
Her “yazar”, eğer hakikaten bu işle meşgulse “göçmen”dir. Çünkü yurdu vicdanıdır. O vicdan düşünmeye başladığı an kanamaya başlar, ölene dek devam eder. Adaletsizlik, savaşlar, zalimlik tükenmeyeceğine göre, bu ağrı sürecektir.
Tüm gününü sadece birine avam tabirle “laf sokmak” için geçirenler, dünyanın hali üstüne ne söyleyebilir? Kişinin kendi kariyeri dışında kaygısı yoksa orada düşünce solar, etik sorunlar gündem olamaz. Kapitalizm böylesi denklem kurar, “Herkes kendi bacağından asılır” söylemi bunun ifadesidir, o kişi “dereyi geçene dek ayıya dayı” demeyi öğreti sanır, uygular da! Bunlar arasında geçiyor ömrümüz; ucuz kahramanlıklara soyunan, tezahürat almak için her yola girenler arasındayız.
Düşünme yetisi çok az kimsede gelişir, dil gerekir, yani kavramlar olmalıdır, sonra bunlar arasındaki ilintileri kurmak gerekir ve elbette karşıtlar arasında olandan, yeni fikirler bulacak beceriye sahip olmak lazımdır. Kalem kâğıtla haşir neşir olmak kadar, eylemcilik de ister “düşünür” olmak, salt kendi başına, karalar bağlayarak bir yere varılamaz, bana kalırsa bu türden ermişlik bencillik sayılır. Yaşam konforundan vazgeçmeyen birine saygı duymamız gerekmez. Belki bir şeyler öğreniriz, ancak adaletsizlik, haksızlık karşısında direnmek, kavga etmek gerekir.