RTE ‘Gezi Dirilişi’ni niye unutamıyor?
Evet, dirilişti Gezi. Üzerinden ölü toprağını atan halkın; özgürlük, eşitlik, adalet için haykırmasıydı. Biz unutamayız, elbet RTE de unutmuyor. Gerekçelerimiz farklı. “Başka bir...
Evet, dirilişti Gezi. Üzerinden ölü toprağını atan halkın; özgürlük, eşitlik, adalet için haykırmasıydı. Biz unutamayız, elbet RTE de unutmuyor. Gerekçelerimiz farklı. “Başka bir dünya mümkün” güzel cümle, salt cümle olmadığına tanıklık ettik, yaşadık ve gördük Gezi’de. Bizim unutmamamız bundan, başka bir dünya mümkünmüş!
Ya RTE niye unutamıyor?
Betona tapanlar, iyice şehri işgal etmişti. Önlerinde tek engel yoktu, alabildiğine hoyrat saldırıyorlardı dört yana. İstanbul yürek sancısı çekiyor, üzerine binen yükü taşıyamaz hale geliyordu. Bir bir anılarımız silinirken, kederle kenardan bakıyorduk olan bitene. En sonunda, bir avuç toprak kalan Taksim’e de göz dikti iktidar. Soluk almak için sığındığımız üç beş ağacı söküp, başka yere taşıyacaklardı. İşte o vakit, o ağaçların hakkını savunmak için güzel yürekli insanlar geldi Gezi Parkı’na. Mesele üç beş ağaçtı hakikaten... Üç beş ağaç olamayacak kadar ciddiydi mesele aslında... (Gezi’ye dek olan süreci tek tek anımsatmaya gerek yok, tamamını yazdım sayın.)
Kitap okuyordu bu insanlar, dayanışma halinde çadırlar içinde yaşam sürüyorlardı. Para geçmiyordu parkta, güç gösterisi yapmıyordu kimse. Birbirine dinini, ırkını soran yoktu. Kimse inancından, cinsel yöneliminden ötürü sorgulanmıyordu. Turgut Uyar, Cemal Süreya şiirleri söyleniyordu yüksek sesle, şarkıların biri susuyor, diğeri başlıyordu. Kimse kimsenin astı üstü değildi. Ortada patron falan da yoktu. Dayatma asla söz konusu değildi. Parkın anayasası kendiliğinden oluşmuştu. Sokak insanları karşılıksız alıyordu çorbasını mesela, hayvanlar özgürce dolaşıyor, insan dostlarıyla kaynaşıyorlardı. Ücretsiz eğitim verilmekteydi her dileyene. Yoksulluk yoktu, elde ne varsa ortaya seriliydi parkta...
 ...