‘Uğur Mumcu’nun yumruğu, korkak aydınlar ve domates güzeli’
1-Uzun zamandan sonra İstiklâl Caddesi’nde yürüdüm. Yağmur fena yağıyor, rüzgâr sert eşlik ediyordu. Önce Pandora’ya uğradım. Endişeliydim doğrusu, “ilk gençliğimin...
1-Uzun zamandan sonra İstiklâl Caddesi’nde yürüdüm. Yağmur fena yağıyor, rüzgâr sert eşlik ediyordu. Önce Pandora’ya uğradım. Endişeliydim doğrusu, “ilk gençliğimin kitapçısı yerinde mi?” diye kaygılıydım. Biraz söyleştik. Öteden beri mekâna sahip çıkan okurlar ayakta tutuyormuş kitapçıyı. Hemen yan sokağa daldım telaşla, Simurg çoktan kayboldu gitti, meyhanemiz de kepengi indirmiş. Tanıdık kimseler kalmamış... Engin Yörükoğlu’nun “Jazz Stop”ına dek yürüyemedim. Yüreğim o kadarını kaldırmaz. “Arap turist her yanı işgal etti” diyorlar da, ben kimseciklere rastlamadım doğru dürüst. Ruhu kaybolmuş caddenin... Şampiyon tadını yitirmiş, İnci eski dükkânında bırakmış lezzeti! Sel Yayınları’nın Beyoğlu’na taşınması son dönemin heyecan verici olayı... Kitapları da güzel, yerleri de...
Yeniliğe ayak uydurmak beceri gibi sunuluyor da, koşul mudur bu? Üstelik yeni cadde tatsız, tuzsuz! Anıları korumak, belleğe sahip çıkmak güçleşiyor. Haluk’la Gezi Pastanesi’nde buluştuk. Bildiğimiz Taksim yok artık! Garip hüzün işte... AKM’nin yerle bir olmuş hali karşısında çaresizlik can yakıyor, her seferinde. Bir de “Gezi Günleri” düşüyor aklıma, insanların o cıvıltılı, renkli güzelliği... Daha ağır günlerin geleceğini bilmek de cabası!
2-“Charlie Chaplin... Birkaç dakikalık radyo söyleşisi için 2.5 milyon mark teklif edildiğinde, elinin tersiyle reddediyor. Sing Sing hapishanesinde mahkûmlara ücretsiz konuşuyor. Yıl 1931.”
Bu gazete haberini güncesine yazıyor Robert Musil!
3-Uğur Mumcu anması için Berlin yollarına düştük Şule ile birlikte. 12 yıl önce aynı salonda, geniş katılımlı konuşma yapmıştım. Söylediklerimi anımsamaya çalıştım uçakta. AKP gericiliği karşısında her gün daha büyük açmaza girdiğimizi görmek üzdü. Eskiden düzen siyaseti yürüten partilerden sadece sağda olanlar gericiydi.
Berlin eksi beş derece ile karşıladı bizi. Ahmet İyidirli ömrünü sosyal demokrasi kavgasına adamış bir dost. Sığ milliyetçiliğe kaymadan, aydınlanmacı çizgiyi korumuş. Maalesef Almanya’da gençler mesafeli bu tür etkinliklere. Duyarsız değiller, biraz söyleştik gerçi. Ancak başka türlü sorunları var, bildik, geleneksel yöntemler dışından çözüm arıyorlar.
Soykırım Anıtı’na ikinci kez gittim. Müzeyi de gezdik. Ürküten, irkilten tablo karşısında ne yapacağını bilemiyor insan. Ailelerin fotoğrafları önünde durdum uzunca. Kendi aile albümümü açsam benzer insanlara rastlarım, o kadar sahici, yakın. Hâlâ Neo-Nazilerden böyle bir soykırım olmadığını iddia edenler varmış. Dünya büyük uçurumun eşiğinde!
Berlin’de Kürtler, dinciler, koyu milliyetçi Türkler, bir grup Fetullahçı kıyasıya kavga içindeler. Almanlar onlar üzerinden malumat sahibi oluyor. Sosyalistler yazık ki azınlık halinde. Gerçi TKP’li gençler bizi yalnız bırakmadı. İyidirli ve derneğin çabası bu açıdan önemli.
4-Halkçı Devrimci Birliği (HDB) iyi örgütlenmiş, gece kalabalıktı. Uğur Mumcu’yu daha önce defalarca canlı dinlemiş insanlar, ki katledildiği sene de gelecekmiş Mumcu onlarla buluşmaya, öfkeli, heyecanlıydılar. Bu tür anma toplantılarında mıymıntı dille konuşmanın sakıncalı olduğuna inanırım. Mumcu’nun yumruğunu hissettirmek gerekli, bunu yapmaya çabaladım. Ülkede bir süredir devam eden “sosyalizm ile Mustafa Kemal uzlaşır mı” sorusuna yanıt vermeye çalıştım. Berlinli Türklerin gözü kulağı bizde, bu da ayrı görev!
Soru cevap bölümüne geçince bir kişi, “Yetmez Ama Evetçilere takıntılısınız, yanıldılar işte. Düşene vurmak doğru mu” diye sordu. Hemen cevapladım: “Yetmez Ama Evetçiler yanıldılar ve şimdi itibarları sıfır. Ancak inatla o günün koşullarında doğruyu yaptık, bugün de muhalefet ederek doğruyu yapıyoruz diyorlar. O gün yanlıştılar, bugün kibirliler. Daha özeleştiri verip, özür dileyene rastlamadım” dedim. Sanırım bu mesele artık tarihsel olarak yerini aldı. Ben takıntılı mıyım? Belki... Aydın, sanatçı yanılgısına tahammülüm yok.
Güzel bir Yunan lokantasında Uğur Mumcu için kadehler kalktı. Haluk, Nazmiye, Ahmet ve güzel insanlarla... Gecenin büyüleyici ismi seksenini geçmiş aktör ve lokantacı Kosta idi. “Çadırımın üstüne şıp dedi damladı” diye başladı şarkısına. Güzel anılarla döndük İstanbul’a.
5-Ayşen Gruda’nın ölüm haberini okuyunca boğazım düğümlendi, gözümde birikti yaşlar. İnsan ölür, sonsuz yaşam yoktur. Ayşen Gruda hastaydı. Peki, acının bunca derinleşmesi niye? Çocukluğumuza, gençliğimize, orada anımsadığımız saflığımıza ağlıyoruz. Özlem duyduğumuz bu. AKP gericiliği öylesine saldırgan, zalim, yıkıcı ki, büyük kalabalık yalnız hissediyor kendini. Adile Naşit’e, Kemal Sunal’a, Tarık Akan’a, Münir Özkul’a düşmanlar. Aynı topraklarda yaşamadık, benzer filmleri izlemedik sanki? Bu nasıl kin?
“Aykırı Sorular”a geldiğinde Ayşen Hanım isyan halindeydi. “Tiyatro yıkılır mı, orası da bizim ibadethanemiz” demişti. Sosyal medyada o görüntüler yayıldı iyice. Birkaç kez karşılaşıp, söyleştik. Ocak ayı çok acımasız...
RTE yine açtı ağzını, tutturdu “Taksim’e Topçu Kışlası’nı yapacağız” diye. Yapsın be! Biz de zamanı gelince yıkarız!
6-Cumhuriyet okuru son derece duyarlı, keskin zekâsı, gözlem gücüyle yazarına yön veriyor. Duygusallığını da eklemeliyim. Ben de zamanında ustalara erişmeye çalışır, mektup yazardım. Yazılara hemen olumlu - olumsuz tepki geliyor. Geçen yazdığım “Mustafa Kemal” makalesinin yansıması yoğun oldu. En çok “haklısın ama şimdi zamanı mı?” türünden serzeniş üstüne düşündüm. Oysa laik, aydınlanmacı cumhuriyet farklı biçimlerde örseleniyor. Elimizde ne kalacak? Ünlü olmak kişiyi haklı kılmaz. Bilimsel yöntemden uzaklaştıkça, tam da AKP diliyle konuşur olur insan.
Bir de... Ah... Aydın korkaklığına ne demeli? Onlarca ileti, telefon geldi yazıyla ilgili o çevreden. Benim başlatmaya çabaladığım düşünsel tartışmanın çok ilerisinde cümleler sarf ettiler, kutladılar beni. Ama memlekette kimilerinin dokunulmazlığı var. Mahalleden korkar mı aydın, sanatçı? Okurun “şimdi zamanı mı” sorusunu anlarım ama diğerlerini kabul etmek mümkün değil. Halı altına süpürülenlerle memleket bu hale gelmedi mi? Büyük sanatçı olmak, ünlü gazeteci, yazar, akademisyen olmak bizi eleştiriden muaf tutar mı?
AKP’nin verdiği en büyük zarar budur, kutuplaşma! AKP muhaliflerini aynı çuvala sokma alışkanlığı son derece tehlikeli, düşünsel derinliği, inceliği ortadan kaldırıyor. Sosyalistlerle, neredeyse işi kafatasçılığa vardırmış olanları aynı yerde görmek ayıptır, yanlıştır. Keşke bana söylediklerini açıktan seslendirme cesareti olsa kalem oynatanların. Bu cesaret değildir aslında, görevdir!