Annem savaş isterdi...
Evet, annem savaş isterdi. 2. Dünya Savaşı bitmişti. Amerika ile Sovyetler Birliği arasındaki görüşmeler uzuyordu. Annemin sabrı yavaş yavaş azalıyordu. Sovyetler’e çok kızıyordu. Çünkü...
Evet, annem savaş isterdi.
2. Dünya Savaşı bitmişti.
Amerika ile Sovyetler Birliği arasındaki görüşmeler uzuyordu.
Annemin sabrı yavaş yavaş azalıyordu.
Sovyetler’e çok kızıyordu.
Çünkü bizim gazeteler Sovyetler’in inat ettiğini yazıyorlardı.
Sonunda annem tavrını koydu:
Bu Ruslar çok oluyordu. Amerikalılar versindi bombayı, versindi bombayı, Rusların aklı başına gelsin, bitsin gitsindi.
Ben çocuktum ama bu kestirme sonuca aklım yatmıyordu.
“Ama anne...” diyecek oluyordum ama annem kestirip atmıştı.
Sonraları Amerikan başkanları Reagan ile Bush’un da böyle düşündüğünü öğrenecektim de o tarihlerde onlar yoktu.
Annemin nasıl bir stratejist olduğunu anlayamadan büyüdük.
Ben tuttum, barışı savundum.
Annem artık hayatta değildi.
Barışçı oldum, günümü gördüm.
Başıma gelmeyen kalmadı.
Hapse girdim, işimden oldum, kuşkulu kişi sayıldım.
Epey ceremesini çektik yani.
Ali bilir bu hikâyeyi (Sirmen), Gencay bilir, Ergun bilir.
Barışçılar bilir bu hikâyenin başını sonunu.
Ama şimdi benim “Savaşçı” olduğumu bilmezler.
Geçenlerde düşündüm.
Barış insanlara yaramıyor.
Barışçılık, pısırıklık, korkaklık, ürkeklik falan...