Asla gençlerden umudumu kesmem!
Bir süredir, ünlü psikolog Zimbardo’nun “Bitik Erkekler” kitabından yola çıkarak yazdığım yazıları ve “İnternet ve Psikolojimiz” kitabımda ilk defa günümüz gençliği...
Bir süredir, ünlü psikolog Zimbardo’nun “Bitik Erkekler” kitabından yola çıkarak yazdığım yazıları ve “İnternet ve Psikolojimiz” kitabımda ilk defa günümüz gençliği için “app kuşağı” tabirinin kullanılabileceği sözümü görenler, “Ne o hocam, siz de mi gençlere karşı saf tutuyorsunuz?” diye soruyor. Önce hemen cevap vereyim, asla umutsuz olmam, gençlerden umudumu hiçbir zaman kesmem. Gençlerden umutlu olmam, öncelikle inancım dolayısıyla. Umutsuzluğun günah olduğuna inanırım. Gençlerden umutsuzluk, tüm toplum için gelecekten umudu kesmektir ki, bu da inancımızla bağdaşmaz. Bu bahiste başka diyeceklerim de var.
Gençleri gerçekten seviyor, onlara güveniyorum. Nedense her nesil, kendilerinin en doğruyu, en güzeli düşünüp yaşadığı kanaatinde… Tarihin her devrinde yetişkinler, gençlerin haline bakıp hayıflanmış, gelecekleri hakkında endişelerini dile getirmişler. Hemen tüm zamanların yazılı kaynaklarında bununla ilgili, gençlerdeki yozlaşma hakkında benzer ifadeler var. Bu tip kaygılar modern zamanlarda daha da arttı. Çünkü önceleri gençlik, çok kısa bir geçiş evresi, birkaç bahar süren bir delikanlılık dönemiyken, modernlikle birlikte, on yılı aşkın bir süreyi kapsamaya başladı. Üstelik bu süre daha uzuyor. Yakın zamanlara kadar gençlik dönemini 13-23 yaşları arası olarak ele alırken bir süredir, 15-30 yaş arasındakilere genç diyoruz. Yetişkinler artık çevrelerinde daha çok genç görüyor, daha çok endişeleniyorlar.
Yetişkinler ve yaşlılar, dünya misafirliğinin sonuna doğru ilerliyorlar. Elbette hepimiz ölecek yaştayız ama gençlerin önlerinde daha uzun yıllar olduğu da gerçek. Bizim bırakıp gideceğimiz hanelerin, yeryüzünün müstakbel ev sahipleri onlar...
Gençler, bizim insan kardeşlerimiz, sırf bu kardeşlik hasebiyle bile onlara diyecek hiçbir kötü sözümüz olamaz. Kardeşliği hariç tutsak dahi gençlerimize kem söz söyleme gücünü kendimizde nasıl bulacağız? Çünkü genetik, sosyal ve kültürel olarak genç zihinler tamamen bizim imalatımız, onları biz inşa ettik. Onlara bakıp ne ektiğimizi görüyor, bir bakıma aile olarak toplum olarak devlet olarak ektiğimizi biçiyoruz.
Bir de hiç unutmayalım, Allah vergisi, gençler daha güçlü, kuvvetli, daha zinde ve zekiler... O yüzden hepimiz genç olmak, genç kalmak için çırpınıp duruyoruz. Gençlerin tek eksiği tecrübe... Onu da deneye yanıla ve en çok da bizden öğrendiklerini tatbik ederek kazanacaklar. Çok değil kısa bir süre sonra onlar da yetişkin olacak, gençlerin halinden sızlanmaya başlayacaklar... Gençlerimize ne kadar güvenir, onların tecrübe kazanmaları için müsamaha gösterirsek, kendimizin ve onların enerjisini didişme yerine daha hayırlı işler için sağlamalarına yardımda bulunmuş olacağız. Gençlerimizle didiştiğimizde elimize bir şey geçmiyor üstelik. Sert davrandığımızda, küçümseyip hakir gördüğümüzde, onları kendimizden uzaklaştırmış, tecrübesizliğin, acemiliğin kollarına bırakmış oluyoruz.
Sanılanın aksine gençlik, insanın en zor dönemi... Dersler, arkadaş çevresi, aile ortamı, haberler, velhasıl tüm dünya, henüz bir kimliği bile olmayan, fiziki görünümü, boyu posu dahi neredeyse her gün değişen genç insanın üzerine gidip duruyoruz. Oysa onlara karşı sevgi dolu olursak ve gelişimleri için hoşgörülü bir ortam hazırlarsak, en büyük iyiliği yapmış oluruz. Böyle yapabilirsek, onlar da Allah vergisi yüksek enerjilerini bizimle kavga için değil, bizi örnek alarak daha verimli alanlarda kullanabilmek için fırsat bulurular. İnanın, gençlerimizin enerjisinin büyük bir kısmı, yetişkinlerle didişme içinde geçiyor. Boş yere akan enerjiden daha büyük verimsizlik, ülke kaynaklarını heder eden bir tutum olabilir mi?