Batı, İran ve Türkiye
Nükleer müzakerelerin uzlaşmayla neticelenmesi ve sürecin bundan sonra da olumlu biçimde ilerleyeceğinin anlaşılması üzerine, yeniden dünyayla ekonomik açıdan kaynaşma ihtimali bulunan İran'ın durumunun...
Nükleer müzakerelerin uzlaşmayla neticelenmesi ve sürecin bundan sonra da olumlu biçimde ilerleyeceğinin anlaşılması üzerine, yeniden dünyayla ekonomik açıdan kaynaşma ihtimali bulunan İran'ın durumunun Türkiye'yi nasıl etkileyeceğine ilişkin yorumları okumuşsunuzdur. Malumunuz çoğu, ekonomik bir değerlendirme yapıyor ve ülkemiz lehine fevkalade gelişmeler olacağını söylüyordu. Söylenenler, bir türlü kafama yatmıyordu. 20 Temmuz Pazartesi günü Süleyman Seyfi Öğün Hoca'nın “30 Milyar dolarlık bir ticâret hacmi ihtimâline bakıp, ellerini ovuşturanlara hatırlatılır...” diye biten yazısı kısmen hislerime tercüman oldu.
“Îranlıların Hind-Avrupa köklere sâhip edebî dilleri, uzun bir târihe karşılık gelen müesses düzenleri onlara Batı'nın gözünde özel bir konum kazandırmıştır. Asyaik ve göçebe bir târihe sâhip olan «vahşi» Türklere nispetle «medenî» Farslar, Batı algısında garip bir yakınlığın ve sıcak bir ilginin konusu olmuşlardır. Birinci derecede Ömer Hayyam şiiri ve Rûmî olarak tanıdıkları Mevlânâ “felsefesi” bu algının sembolik karşılıklarıdır.” Öğün Hoca'nın bu tespitleri, Türk tarihiyle ilgilenenlerin hiç yadırgamayacakları ama bilmeyenlerin de hızla zihinlerine kazımaları gereken gerçeklerdir. Batı akademyasının Asya-Türk tarihine ve coğrafyadaki Türk varlığına şüpheyle bakmalarında, Hunların hala Türk olarak kabul edilmemesinde de bu gerçeklerin payı büyüktür. Batılıların Fars sevgisine, İslamcılar bile karşılık vermiş, “devrim” sonrası arî kökenlerini vurgulayan, “Aryanların ülkesi” manasındaki “İran” adını özenle korumuşlardır. “Devrim”e kadar İran'ın Batı nezdinde itibarı Türkiye'den çok daha yüksektir. Batı'nın Türkiye merakı ve ülkemizin jeo-konjonktürel değeri ancak “Devrim” sonrası artmış, kimilerince, 12 Eylül Darbesi bile İran'ın kaybından doğan boşluğunu doldurmak için yapılmıştır.
Öğün Hocaya göre, Türkiye'yi, Batı'nın İran sevgisi dışında, bu gelişmeler karşısında menfi etkileyecek başka faktörler de var. “Türkiye, İhvansız bir Ortadoğu'da hayli yalnızdır. Batı'daki algısı ise Sünnî olması sebebiyle pro-IŞİD olarak görülmektedir. Şii blokun anti-IŞİD bir çizgide çatışmalara dâhil olduğu ve A.B.D ile aynı safa girmesi, Türkiye'yi çepere itmektedir. Böylelikle Batı, Türkiye'den eski hesapların öcünü alabilecektir. (Unutmayalım ki Türkiye›de kronikleşen 'Anti-Erdoğanizm'in dünyâ konjonktüründeki koordinatları da buraya oturuyor). Türkiye ile IŞİD'ın birbirine yakın algılatılması için enformatik olarak elden gelen yapılıyor. Bu biraz da Suud-A.B.D geriliminin perdelenmesine yarayacaktır. Önümüzdeki dönemde Îran'ın parlatılacağı, Türkiye'nin ise gözden düşürüleceği günler göreceğiz. Daha genel söyleyelim: Parlatılmış bir Îran, biraz da Türkiye'yi söndürmek içindir.”