Cevdet Said’in hümanizmi aşırı mı?
Pek beğendiğim, okuduğumda içimi ferahlatan, günümüzde Müslümanlara unutturulmaya çalışılan barış ve sevgiyi esas alan yorum ve değerlendirmelerde bulunan, halen ülkemizde muhacir olan Çerkes...
Pek beğendiğim, okuduğumda içimi ferahlatan, günümüzde Müslümanlara unutturulmaya çalışılan barış ve sevgiyi esas alan yorum ve değerlendirmelerde bulunan, halen ülkemizde muhacir olan Çerkes kökenli bir Suriyeli âlim var, Cevdet Said. Geçenlerde (12 Mayıs) Diriliş Postası’nda “Onlar sizi sevmediği halde siz onları seviyorsunuz” başlıklı bir makalesinin Fethi Güngör tarafından çevirisi yayınlandı.
“Düşünce sağlığı bozuk bir insanı da sevmemiz gerekmektedir. Sevmememiz gereken ise onun bozuk düşünceleridir. Bize düşen onu bozuk düşüncelerinden kurtarmak için çaba sarf etmektir. İşte bu ince ayrımı kavrayabilirsek, insanı hastalığından ayırt etmeyi başaran, insan ile hastalığı birbirine karıştırıp ikisine birden aynı muameleyi reva görmeyen nebileri anlamış oluruz.
İncil’de İsa aleyhisselamın havarilerine tavsiyelerini aktaran ‘dağ vaazı’ adında bir pasaj bulunmaktadır: ‘Eskilerin ‘Komşunu seveceksin, düşmanından nefret edeceksin.’ dediğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki; ‘Düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin ki, göklerdeki Babanız’ın oğulları olasınız.” Sözlerine böyle başlıyor Said, “İsa aleyhisselam arkadaşlarından düşmanlarını bile sevme mertebesine yükselmelerini talep ettiyse, Allah Teâlâ da Muhammed aleyhisselamın arkadaşları hakkında şöyle beyan buyurmuştur” diyerek yazısına da bir bölümünü başlık olarak seçtiği, Al-i İmran suresinin 119. ayetini düşüncesine delil olarak gösteriyor: “Siz iyi niyetle onları seven kimselersiniz. Hâlbuki onlar sizi hiç sevmezler. Yine siz Allah’ın gönderdiği tüm vahiylere inanırsınız ama onlar sizinle bir araya geldikleri zaman, ‘Biz de tıpkı sizin gibi iman ettik.’ derler…”
Cevdet Said üstadımıza göre Allah, “Onlar sizi sevmediği hâlde siz onları seviyorsunuz. İşte siz böyle insanlarsınız” diyerek “Muhammed aleyhisselamın arkadaşları düşmanlarını sevme mertebesine yükselmişlerdir”. Buradan kalkarak Said, aynı yöntemi bize önerir: “İnsanlar, başkalarının kendilerine sevgi sunmasını beklemektedir. Gelin biz ilk davranan olalım. Sevgi, iyilik ve ihsan girişiminde zirve biz olalım. Nebilerin yöntemini sürdürelim…”
Haddimi aşmak istemem ama kanaatimce çok sevdiğim üstat yanılmakta, hümanizmi ifrat noktasına çıkarma, ilahiyatı ve hukuku psikolojiye indirgeme hatasına düşmektedir. Elbette ben, psikolojiden bakarak konuşuyorum. Ama ilgilisine Cevdet Said’in affı ve sevgiyi esas alan bakışının ilahiyatçı gözüyle eleştirisi için Hayrettin Karaman Hocamızın gazetemizin 31 Aralık 2012 tarihli nüshasındaki “Esed’i Af mı Edelim?” başlıklı yazısını öneririm.
“Suriyeli bir ilim ve fikir adamıyla yapılan bir röportajı dinleme fırsatı buldum. Bu zatın tezi şudur: Suriye’de ve başka yerlerde zulme uğrayan Müslümanlar zulüm kimden gelirse gelsin, boyutu ne olursa olsun sabretmeli, asla silaha sarılmamalıdırlar. Kısas (kasten ve haksız yere adam öldüreni idam etmek) dâhil hiçbir kimseye ölüm cezası verilmemelidir. İnsanlar silah yoluyla ikna edilemezler, sabır ve tahammül yoluyla ikna edilebilirler, gönülleri kazanılabilir. Bütün bunların Kur’an’a ve Sünnet’e dayandığını iddia eden konuşmacı, Hz. Âdem’in oğullarından birinin diğerini haksız yere öldürmek istediğinde mağdurun buna mukabele etmediğini, Peygamberimizin (s.a.) Mekke döneminde şiddete başvurmadığını, kısas konusunda Kur’an’da affın öncelendiğini… delil getiriyor” diyor Karaman Hoca ve bu görüşleri şiddetle eleştiriyor. Genel olarak zulüm, özel olarak Suriye’deki Esed zulmü konusunda Said üstat, tam olarak Karaman Hocanın anladığı gibi mi düşünüyor emin değilim. Bu ince düşünceli âlime haksızlık yapmak istemem. Ama biraz önce aktardığım makalesinde sevgiye bakışındaki ifratın, af konusunda da kendisini gösterdiğini düşünüyorum.