Darbeciliğin psikolojisi
Toplum olarak bir türlü başımızı kurtaramadığımız darbecilik, cumhuriyetimizin vesayet sistemi olarak kurulmasıyla yakından bağlantılı. Darbecilerin psikolojisini de vesayet sistemi belirliyor.Cumhuriyetimizin...
Toplum olarak bir türlü başımızı kurtaramadığımız darbecilik, cumhuriyetimizin vesayet sistemi olarak kurulmasıyla yakından bağlantılı. Darbecilerin psikolojisini de vesayet sistemi belirliyor.
Cumhuriyetimizin meşruiyeti kesinlikle tartışmasızdır. Ama bu gerçek, kuruluş felsefemizde bir açmaz olduğunu söylememize mani değil. Bir yandan hem egemenliğin kayıtsız şartsız milletle olduğu ileri sürülüyor bir yandan da vesayetçi bir sistem öngörülüyor, cumhuriyetin ancak asker-sivil bürokratik vâsiler aracılığıyla sürdürülmesinin zorunluluğu kaziye olarak kabul ediliyordu. Tamamen topluma güvenilemezdi zira onu yönlendiren düşünce ve inançlar, geri kalmamızın esas nedeni olarak görülüyordu. Bir an önce asrın icaplarına uyum sağlanarak toplumun içine düştüğü gerilikten kurtarılması gerekir diye akıl yürütülüyordu.
Cumhuriyetimizin bir vesayet sistemi olarak kurulmasındaki bir başka sosyopsikolojik unsur, bölünme korkusu ve beka kaygısıydı ve bunu anlamak da zor değildi. Cumhuriyet dönemi boyunca vasiler, kendi şüpheci ruh hallerinden kaynaklanan korku ve kaygıyla dış ve iç düşmanlar saptadılar, topluma hep bu “öcü”leri göstererek siyasal algıyı şekillendirdiler. Onlar için millet, istek ve ihtiyaçları, belirli bir tarihe ve geleneğe yaslanan kimlikleri olan hür insanlardan müteşekkil ergin bir topluluk değil, “komünizm”, “bölücülük”, “irtica” gibi tehlikelerden korunması gereken bu nedenle resmî ideolojiden hiç dışarı çıkmaması gereken bir çocuk kitlesiydi. Rejim, çocuğun ebeveynine bağlılığına benzer bir psikolojik manevrayla ayakta tutulmaya çalışıldı; topluma sürekli olarak “dışarıda o kadar çok tehlikeler var ki, benden habersiz sokağa bile çıkma” denildi. Tıpkı “ne yapıyorsam senin için yapıyorum” diyen baskıcı ebeveynin yaptığı gibi toplumun maruz bırakıldığı baskılar meşrulaştırıldı.
Ama bunlar meselenin yalnızca bir yüzü, cumhuriyetimizin siyasal tarihinin bir de demokratik yüzü var. Bu iki kesim arasındaki mücadele hep süregeldi. Demokrasiden yana olanlar, çok-partili sistem ve toplumun çağdaş bir dünyanın icaplarına uygun ileri bir demokrasi için çabalarken, gerçek bir vesayet sisteminden yana olanlar toplumumuzun demokrasi mücadelesi yol aldıkça vesayetçiliklerini darbeciliğe çevirmekte bir beis görmediler. Vesayetçilik ve darbecilik zaten birbirinin mütemmim cüzleriydi.
Darbeci, sisteminin ne pahasına olursa olsun korunmasına inanmış vesayetçidir! Darbeci, hepimizin yakından bildiği, gündelik hayatta örneğini çokça gördüğümüz bir kişiliğe sahiptir. En öne çıkan özelliği, her şeyi kendisinin bildiğini, toplumun güdülmesi gereken bir sürü olduğunu düşünmesidir. Darbeciler, ülkenin nasıl kurtulacağının yegâne reçetesinin kendi kafalarının içinde olduğu saçmalığına inanacak kadar kendilerine ve güce tapınırlar. Bu “her şeyi ben bilirim”cilikleri, toplumu küçümseyen tavırları onları sevimsiz, ruhsuz bir çehreye büründürür.
Darbecilerin ikinci özellikleri, şüpheci ve vicdansız oluşlarıdır: Herkesten kendilerine karşı oldukları konusunda şüphelenirler –ki aslında haklıdırlar, kimse onları gerçekte sevmemektedir- ve şüphelerini yatıştırmak için olmadık zulümlere başvururlar ve yaptıklarından asla suçluluk ve vicdan azabı duymazlar, zulümlerini hep meşru görürler.