Despotik bir rejime doğru mu gidiyoruz?
Otorite, insan-insan, toplum-devlet ilişkisinin olmazsa olmazı; gönüllülük, rıza, tasdik esaslı olarak meydana çıkıyor ve hak ediliyor. Modern zamanlarda devlet-toplum ilişkisinde sağlıklı bir otorite inşası...
Otorite, insan-insan, toplum-devlet ilişkisinin olmazsa olmazı; gönüllülük, rıza, tasdik esaslı olarak meydana çıkıyor ve hak ediliyor. Modern zamanlarda devlet-toplum ilişkisinde sağlıklı bir otorite inşası, demokrasi sayesinde sağlanabiliyor. Demokrasi, yurttaşların yönetme, gücü kullanma, adaleti dağıtma yetkisini (otoriteyi) gönüllü biçimde devretmesinin günümüzde en iyi yöntemi. Demokrasinin karşı-kutbunda egemenliğin baskı, tahakküm ve manipülasyonla sürdürülmeye çalışıldığı, irrasyonellik ve keyfiliğin gırla gittiği otoriteryen rejimler var. Vesayetçilik ise, yurttaşlara değer veriyormuş gibi görünmesine rağmen, akıl baliğ hale gelmiş evladına söz hakkı vermeyen ebeveyn gibi kararları onlara bırakmayan sistem…
Elbette farklı tanımlarla farklı tasnifler mümkün. Yeni tanımsal çerçeveden cumhuriyet siyasi tarihimizi üçe ayırabiliriz: Birincisi, nispeten demokratik özellikler gösteren kuruluş yıllarının ardından, ilk adil seçimlerin yapıldığı 1950'e kadar olan dönem. Bu dönemde, bariz bir otoriteryanizm, resmi ideolojisi ve her türlü despotizmiyle memleketi kasıp kavuruyor. Sünni ve Türk çoğunluğa dayalı bir yönetim varmış gibi gösterilmesine rağmen, icraatların Sünnilikle ve Türklükle kabili telif değil.