Dikkat eksikliği-hiperaktivite var hepimizde!
Bizim buralarda zaman farklı akıyor. Modernliği, küreselleşmeyi, geleneksel dünyadan ayıran özelliklerden birisi “hız”. Modern teknolojinin getirdiği imkânlar sayesinde dünyamız bir köye dönmüş...
Bizim buralarda zaman farklı akıyor. Modernliği, küreselleşmeyi, geleneksel dünyadan ayıran özelliklerden birisi “hız”. Modern teknolojinin getirdiği imkânlar sayesinde dünyamız bir köye dönmüş vaziyette. İstersek aynı gün içinde dünyanın öbür ucunda olabiliyoruz. Modernlikte belki yarı yoldayız henüz ama bizim hızımızın yanında modernliğin zirvesindeki batı toplumlarının lafı bile edilmez, edilemez. Onların bizim hayat hızımıza yetişmeleri mümkün değil. O kadar çok şey görüp yaşıyoruz, başımıza öyle musibetler geliyor ki, muhayyileleri, akılları havsalaları almaz. Ömür dediğimiz şey, görüp geçirdiklerimiz, yaşadığımız, tanık olduğumuz olaylar, olgular toplamı olarak ele alınırsa, bakmayın ortalama insan ömrünün batıda bize göre 8-10 yıl fazla olduğuna, biz onlardan en az 2-3 kat daha çok yaşıyoruz. Bu yaşadığımıza yaşamak denirse tabii...
Bizim buralarda zaman, çılgın bir at gibi. Dört bir yandan kişneme sesleri. Köroğlu'nun “At kişnemesinden kargı sesinden. Dağlar seda verip yaslanmalıdır!” deyişine uygun bir hayat nizamı... Olaylar, olaylar, olaylar; sürekli dörtnala koşuyor burada zaman... Bizim buralarda “dikkat eksikliği ve hiperaktivite” bazı çocuklarımıza musallat olmuş beyin işleyişindeki bir rahatsızlıktan başka bir şey. Bu hızlı akış içinde hepimiz aynı dertten mustaribiz. Jean Baudrillard, post-modern zamanlarda cinselliğin kişisel bir tercih halini almasını, adeta elbise gibi giyilip çıkarılmasını “Biz, hepimiz transseksüeliz” diye kinayeli bir şekilde anlatmaya çalışıyordu. Ondan mülhem diyebiliriz ki, burada “Biz, hepimiz, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu hastasıyız!” Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarımızdan farklı olarak sorun, beynimizin kendisinde değil, olayların, olguların akışında. İster başımızın kendisi dönsün ister etrafımız, ne fark eder, başımız dönüyor işte…