“Dini anlama kılavuzu”
Birçok kitap oluyor bu köşede sözünü ettiğim, hepsi birbirinden değerli. Bunlardan bazıları da var ki, ayrıca anlatmaya kıyamıyorsunuz, anlatsanız da olmuyor, esas kitabın yerini tutmuyor. Tüm köşeyi kitaba...
Birçok kitap oluyor bu köşede sözünü ettiğim, hepsi birbirinden değerli. Bunlardan bazıları da var ki, ayrıca anlatmaya kıyamıyorsunuz, anlatsanız da olmuyor, esas kitabın yerini tutmuyor. Tüm köşeyi kitaba bırakmanın en iyisi olacağına hükmediyorsunuz. Burhanettin Tatar Hoca’nın “Din, İlim ve sanatta Hermenötik” (İSAM Yayınları, 2014) kitabı, benim için öyleydi mesela. “Kur’an’ı anlamak” yazımı tamamen bu fevkalade kitaptan oluşturmuştum). Şaban Ali Düzgün Hoca’nın “Dini Anlama Kılavuzu” (Otto Yayınları, 2017) için de aynısını yapmak durumundayım. Aşağıdaki yazının tamamını bu kitabın “Acılarımız ve Tanrı’nın Sessizliği” makalesinden oluşturdum. Bu yazının yazarıyla konuşacağım, tartışacağım çok şey var ama makale, kendisine dışarıdan yapılacak tüm müdahaleleri reddedecek bir mükemmellikte. O halde kendimizi makaleden bölümler alarak oluşturulmuş bu yazıya bırakalım.
“Dini eleştirenler ve hatta afyon olarak tanımlayanlar, dinin acıları ortadan kaldırmak yerine bireyi acıyla başa çıksın diye eğittiğini söylerler. Dinin, acıyla başa çıkabilmesi için bireyleri eğittiği doğrudur. Ahiret inancının ve dünyanın bir imtihan yeri olduğu vurgusunun acıyı dindirmede rol oynadığı da doğrudur. Ama bu inanç, acıların sebeplerini ortadan kaldırma yönünde dindarların bir irade geliştirmesine engel değildir…
İlahi olan ‘biz’i, biz ‘ilahi olan’ı nasıl görüyoruz? Onun biz insanlardan yapmamızı beklediklerini biz de O’ndan mı bekliyoruz? O’nun sonsuz kudret sahibi olduğunu vurgularken, acaba beklentilerimizin gerçekleşmesini garanti altına alan bir garantici gibi mi davranıyoruz? Olup biten bunca olay karşısında Tanrı’nın sessiz kaldığını söylemek ne kadar makuldür? Ve de sebebi olduğumuz acıların sonuçlarından Allah’ı sorumlu tutmak ne kadar doğrudur?...
Tanrı sessiz değil, bunu biliyoruz… ‘Zaten size anlatıldı’ anlamında bir sessizlik (bu). Tanrı’nın bazı şeyler karşısında sessiz kalması, O’nun olup bitenden haberdar olmadığı anlamına gelmez. Bazı işlerin, çocukları tarafından yapılmasını isteyen ana baba gibi, Tanrı bazı talepler karşısında sessiz kalır. İstenilenin talep eden tarafından yapılmasını ister. Kim her şeyin sürekli kendisine danışılarak yapılmasını ister ki? Biraz inisiyatif alın, kendinizi gösterin sessizliğidir bu. Yetişkin dilini bilmeyen, yetişkinler dünyasının fertleri! Yetişkinler ama bir çocuk refleksiyle her şeyi Allah’tan dileyenler… Allah’ın kendilerinden dilediklerini hiç hatırlamayanlar…
Durduğum yerden Tanrı görünmüyor olabilir, durduğum yerden dünyanın düz görünmesi kadar aceleci ve saçma bir yargıdır bu… Tanrı’nın insana mesafeli yahut sessiz ya da yok olduğu yargısı, bir görüngü. Bir noktadan baktığında öyle görünüyor ve hissediliyor ama öyle değil.
Bir soralım: Tanrı, Eyüp’ün acılarına kayıtsız ve sessiz miydi? Eyüp’e öyle göründüğü kesin. Hz. Muhammed, terk edildiğini düşündüğünde gerçekten terk edilmiş miydi? Terk edildiğini düşündüğü kesin. Ama Allah’ın onu terk etmediğini söylemesi de bir o kadar kesin: ‘Rabbin seni terk etmedi’ (Duha/3).