Etnikçilik, milliyetçilik değildir!
Beşeri bilimlerin en zorlu konularından birisi kimlik meselesi… Hem kişinin bireysel kimliğini hem toplulukların kolektif kimliklerini araştırmak, hayli güç, birçok bilim dalının işbirliğini gerektiriyor. Psikoloji...
Beşeri bilimlerin en zorlu konularından birisi kimlik meselesi… Hem kişinin bireysel kimliğini hem toplulukların kolektif kimliklerini araştırmak, hayli güç, birçok bilim dalının işbirliğini gerektiriyor. Psikoloji, toplum, siyaset, dünya hali, hepsi kimlik meselesinde buluşuyor. Bu çetrefil konuda meslek hayatımızın, Türklerin tarihsel psikolojisine olan akademik ilgimizin ve siyasi fikriyatımızın gereği olarak biz de okumaya, düşünceler geliştirmeye, yazmaya çalışıyoruz. (Düşüncelerimizin en özet hali şu yazımızda: https://www.yenisafak.com/yazarlar/erolgoka/kimlikler-arasinda-kaybolan-birey-2006118)
Son yazılarımızı 2017 yılında vefat eden büyük düşünür Zygmunt Bauman’ın son yıllarda yoğunlaştığı ulus-devletin, ulus-ötesi şirketler karşısında zayıf düşmesinin yarattığı sonuçlarla ilgili olarak kaleme aldık. Bu sonuçlardan bir tanesi de kimlik meselesiyle ilgili. Varlığını, meşruiyetini ulusal-kimlik üzerine bina eden ulus-devlet, ulus-ötesi şirketler karşısında gerilerken, ulusal kimlik de ağır yaralar alıyor, boşluğu Bauman’ın deyimiyle “kabilecilik” dolduruyor. Kabileciliğin kendisini en net gösterdiği alanlardan birisi, etnisizm… Bauman’a kulak verelim.
Siyasi egemenliğin üzerinde yükseleceği iktidar, ekonomik, askeri ve kültürel bir sacayağına oturur. İşletmenin haneden ayrıldığı birinci kopuşla yerleşmeye başlayan kapitalizm, dünya ölçeğinde yayılmasının ardından son dönemde sermayenin devletten ayrılmasıyla ikinci kopuş dönemine girdi. Devletin zayıflaması, artık en güçlü devletlerin bile üç alanda birden iktidar olamaması, kendi kendine yetmekte zorlanması, ikinci kopuş döneminin en bariz işareti.
Doğrudur, 1990’ların başlarından itibaren kurulan sözüm ona “ulus-devlet” namında birçok organizasyon var. Lakin buradan ulus-devletlerin giderek güçlendiği sonucu asla çıkarılamaz. Tam tersine sayıları arttıkça ulus-devletler zayıflıyorlar. Öyle ki yerkürenin politik olarak sürekli parçalanması nedeniyle, bazıları “Balkanlaşma” terimini öne sürüyorlar: “Küresel oyunun kurallarını belirleme, uygulatma ve kollaması için yaratılmış Birleşmiş Milletler’in toplantı salonundaki sandalyelerin birçoğunda, çeşit çeşit ‘muz cumhuriyetleri’nin sözcüleri oturmaktadır. ‘Yabancı’, daha doğru bir tabirle göçebe sermayeye kurallar koyan, özerk, işini bilen ve sert aktörler değil, küresel iş dünyasının gemisinde seyahat eden ikinci sınıf yolculardır” (“Kuşatılmış Toplum”, çev. A. E. Pilgir, Ayrıntı yayınları, 2018, sayfa117).
Evet, böyle diyor Bauman, birçok yeni devletin yöneticilerini küresel iş dünyasının gemisindeki ikinci sınıf yolcular olarak görüyor. Bir adım daha atarak güçten düşmüş, git gide bir polis karakoluna indirgenmiş bir ulus-devletin artık pek bir cazibesinin kalmadığı tespitini de yapıyor ve adımlamaya devam ediyor. “Bu koşullar altında tüm farklı formlarıyla (etnisizm, cemaatçilik yahut köktencilik) kabilelere has hassasiyetlerde yaşanan yeni patlama, ulus-devletin ve daha iyi bir yaşam umuduyla güvenli bir yatırım olarak hayata geçirdiği veya en azından geçirmeyi vaat ettiği politikaların çöküşü karşısında hatalı da olsa beklendik bir tepkidir…” Kabileciğin etnikçilik tipine ilişkin yargısı da net Bauman’ın: “Etnisizm ‘erken dönem modern milliyetçiliğin yeniden doğmuş hali değildir. Aslında milliyetçiliğin tam tersidir; ‘politik anlamda birleştirici güç olarak milliyetçiliğin geçerliliğini kaybetmesini yansıtan bir tür aynadır’… ‘Parçalayıcı ve parçalanmış’ etnik hareketler, ulus-devletlerin omuzlarından düşen sorumlulukların yükünü almaya ne uygundur ne de isteklidir… Devlet ve ulusun inşa edildiği çağla ilişkili olan ütopyacı umutların, yeniden doğan kabileler arasında yeni bir yaşam soluğu bulması pek mümkün değildir” (sayfa 319-320).
“Kuşatılmış Toplum” kitabında bu tespitleri yapan Bauman, vefatından önce yazdığı “Retrotopya” kitabında devletlerin güç kaybının çok daha ileri aşamaya ulaştığını söylüyor. Kabilecilikle ilgili önceki tespitine bu kez geriye dönüş özlemini ilave ediyor. “Tarihin bayrak yarışında küresel nostalji salgını, küresel ilerleme çılgınlığı salgınından bayrağı devralmıştır” diyor (Çev. A. Karatay, Sel Yayıncılık, 2018, sayfa 11). Ona göre ilerlemeden umutlarını kestikleri için insanlar, geleneğe sarılıyor, geçmişlerine hayran oluyorlar.