“Geldi geçti ömrüm benim”
Aslında hepimiz filozofuz. Bizi filozof yapan, hayata bakışımız ve algılayışımız. Tamamen kendimize özgü bir yaşam felsefemiz olması hasebiyle filozofuz ve aynı nedenle tüm düşüncelerimizde, yapıp...
Aslında hepimiz filozofuz. Bizi filozof yapan, hayata bakışımız ve algılayışımız. Tamamen kendimize özgü bir yaşam felsefemiz olması hasebiyle filozofuz ve aynı nedenle tüm düşüncelerimizde, yapıp etmelerimizde kendimizi haklı görüyoruz. Kapitalizm bizi tam da iddiamızdan vuruyor. Piyasaya her alanda ürünler sürüyor ve yaşam felsefesini kendi ürünleri arasındaki tercih meselesine çeviriyor. Kapitalizmin denetimindeki teknik akıl, “iyi hayat nedir?” sorusunu, hiç bize sormadan bizim adımıza cevaplıyor. Biz, piyasadaki ürünler arasında yaptığımız tercihi, özgürlük ve irademizle belirlediğimiz yaşam felsefemiz sanıyoruz. Sanki her şeyi özgür irademizle belirlemişiz gibi oturduğumuz siteyi, kullandığımız otomobili ve cep telefonunu, giydiğimiz giysi markasını tercihlerimizle övünüyoruz. İrademizi teknik akla ve kapitalizme tutsak vermişiz haberimiz yok. Tüketim toplumunun basit bir figüranıyız ama kendimizi hala filozof sanmayı sürdürüyoruz.
Ahmet Hamdi Tanpınar, “Ne içindeyim zamanın ne büsbütün dışında” diyor ya sadece zamanla değil hayatla ve dünyayla ilişkimiz de aynı nitelikte. Hep zamanın, dünyanın ve hayatın içindeyiz, devamlı onlarla, onların bize sunduğu çevreyle ve insan ilişkileriyle birlikteyiz. Alman düşünür Heidegger’in insanı “dünya içinde varlık” olarak tanımlaması bu yüzden olmalı. Deniz içre balık gibiyiz lakin bir farkımız var. Kendimizin, kendi varlığımızın farkındayız. Bu farkındalıkla, arada, sudan başımızı çıkarıp bakabiliyoruz, Nesimi gibi bazen gökyüzüne çıkıp âlemi hatta kendimizi bile seyredebiliyoruz Sadece kendimizi haklı görüp yaptıklarımızı meşrulaştırmıyoruz aynı zamanda kendimizi gözlemleyebiliyor, bir vicdan muhasebesi yapabiliyoruz. O yüzden gece başımızı yastığa koyunca rahatça, huzur içinde uyuyabilmeyi önemsiyoruz. Zira insan öyle bir varlık ki, ya...